Search for content, post, videos

Faizsiz Bankacılık

“Ülkemizde 1984 yılından beri faaliyet gösteren faizsiz bankalar bulunmakta, peki kaçımız onlardan faydalanıyoruz?

 Yoksa siz de ; ‘onlar faize kar payı ismini verip bizleri aldatmaya çalışıyorlar’ diyenlerden misiniz? “ Yazım sizin için…

Kamuoyunun halkı faizsiz bankacılık  hakkında yeterince aydınlatmaması, katılım bankalarının  dağıttıkları kar oranlarının normal banka faizleri civarında seyretmesi büyük bir şüpheye ve kararsızlığa sebep olmaktadır. Diğer taraftan kapitalist iktisatçıların görüşlerinin genel kabul görmesi ve faiz gelirinin ‘kar’ gibi gösterilmesi , faiz –kar payı ayırımının göz ardı edilmesine  sebebiyet vermiştir. Müslümanların yiyeceklerindeki  helal- haram ayırımına gösterdikleri hassasiyeti, birikimlerine eklenen   faiz – kar arasında da göstermesi gerekir. Sonuçta faiz geliri dinimizce kesin olarak ve hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak  surette yasaklanmıştır.

İçinde bulunduğumuz ortamda en mühim sorun  faiz ve faizden uzak kalabilme meselesidir ki 2008 yılı mali  krizi de yüksek faiz ve bu faiz borçlarının ödenememesi sebebiyle  çıkmıştır. Kredi kartları, kredi borçları, yüksek faizler, değişen döviz kurları derken toplum bataklığın içinde debelenmekte, borcu borçla kapatayım  derken daha da dibe batmaktadır. Faizin hüküm sürdüğü ekonomi, toplumda fert ve sosyal gruplar arasında gelir dağılım dengesini bozmuş, bazı grupların çeşitli ayrıcalıklar elde etmesine ve toplumda sivrilmesine sebep olmuştur. Bu yönü ile faiz  bir organın vücutta diğer organlara göre devamlı büyümesi demek olan ve hastayı acıya boğarak sonu ölümle biten kansere benzetilebilir.

Günümüzde borçları kapatmak  kadar , mevcut parayı elde tutmak ta oldukça önemli hale gelmiştir. Kişi birikimlerini yastık altında yani atıl halde tutmak isteyebilir, normal durumda zarar edilmez ancak enflasyon ortamında kişiye enflasyon oranında eksi getirisi olur. Zarar etmek istemeyen birey için yatırımlarını değerlendirebileceği iki ihtimal kalır. Ya gelirini  iş yapan kimselere  ödünç olarak verebilir -ki şu zamanda güvenip emanet verebilecek  kişi sayısı yok denecek kadar az-, ya da kendisi iş yapıp yatırıma yönelebilir.

Şayet nakdi birikimi , başka birine ödünç vermeyi düşünür ve bunu bir sosyal yardım değil de , iktisadi bir faaliyet olarak ifa etmek isterse , karşısına başka bir engel çıkar. O da emek sarf etmeden , riske katlanmadan sırf para karşılığında para kazanma yani ‘faiz’  yasağıdır.  Yüce rabbimiz  faizi insanlara şiddetle yasaklamış, cezasını Kuran-ı Kerim’de açıkça kullarına bildirmiştir. Bu nedenle insanın çalışmadan  ve işin riskine katlanmadan oturduğu yerde para kazanma yoluna gitmemesi gerekir.

Bu durumda bir müslümanın yapacağı en uygun davranış,  nakdi birikimini üretime tahsis etmek yani yatırım yapmaktır. Böylece, kişinin yeni yatırımlar sonucunda muhtemelen karı da artacaktır.  Kişinin yatırım yapmasıyla, yaşadığı toplumda iktisadi kalkınmayı arttırır, milli gelir artar; dolayısı ile kendisine faydası olduğu kadar çevresine de yararı olur.

Yatırım ise şu şekillerde yapılabilir;

  • Ferdi teşebbüste bulunmak
  • Ortaklık kurmak: Bu şirketler ortak olma yada adi ortaklık şeklinde olabilir. Bu yolla küçük tasarruf sahipleri için pay almak mümkündür.
  • Kar ortaklığına katılmak: Burada emekle sermaye bir işe ortak olarak girer ve karı aralarında ortaklaşa olarak bölüşürler. Hem kar, hem de zarar iki taraf arasında ortak olur.

Bu gün ülkemizde 16/12/1983 tarih ve 83/ 7506 sayılı kanun hükmünde kararname ile kurulan (resmi gazete, 19 Aralık  1983, no:18256) özel finans kurumlarına (yeni adı ile katılım bankaları) halkın belli süreler için yatırımlara  kar ortaklığı anlaşması yaparak katılmaları imkanı verilmiştir.

İslam dininde para sadece bir mübadele (değişim) vasıtası olarak kabul edilmektedir.  Oysa, faiz temeline oturtulan kapitalist sistemde para bir mal gibi görülür ve ona değer biçilir. Faiz bu sistemde paradaki zamana bağlı değer değişiminin , geçmişteki verilerden yola çıkılarak gelecek adına tahminde bulunmanın bir ölçüsüdür. Kar esaslı İslam ekonomisinde ise para sadece bir değer ölçüsüdür, ona değer biçilmez, aksine mal ve hizmetlerin bugünkü ve yarınki  değeri onunla ölçülür. Bir İslami finans kurumunun iyi anlaşılabilmesi için paranın İslam dinindeki rolünün ve fonksiyonunun açık şekilde tayin edilmesi gerekir.

Birikimlerin faiz ödeyerek toplanıp,  faizli borç olarak alıp verme sistemine ‘kredi sistemi’ adı verilir. Bu iş daha çok bilinen klasik bankalar tarafından yada tefeciler (modern ismi ile factoring şirketleri ) tarafından yapılmaktadır.

Birikimler  ‘ortaklık sermayesi’ olarak da toplanabilir. Küçük birikimleri bu şekilde bir araya getirip büyük  sermayeler oluşturmak ,onları ticaret veya ortaklıklar yolu ile işletmek mümkündür. Bu ortaklık sistemini ise Katılım Bankaları kullanmaktadır.

Katılım bankacılığında gaye halkın bütün tasarruflarının iktisadi hayata aktarılması ve riskin paylaştırılmasıdır. Bu faizsiz bankalar,  fon toplayıp ticari faaliyetler ve bankacılık hizmetleri yapmak üzere kurulmuştur. Klasik bankaların faiz vererek toplamış olduğu parayı katılım bankaları kar ve zarara katılma akdi ile toplar, fonlarını ilerisini düşünen bir tüccar yada sanayici sıfatıyla kullanır.

Katılım bankalarının , klasik bankalardan ayıran en önemli unsur; katılım bankasının müşterinin talep ettiği mal ve hizmeti satıcıdan satın alarak, müşteriye vadeli olarak satmasıdır. Katılım  bankası müşteri malı satın almadan önce alır ve müşteriye satar. Bu işlemde faiz yoktur, banka  bir tüccar gibi müşterisine vadeli alım satım sözleşmesi yapar.

Hizmet (eğitim, kira vs. ) desteği ise müşterinin ihtiyaç duyduğu  bir hizmetin , o henüz hizmeti üreten kuruluş ile akit yapmadan önce bankaya başvurması halinde şu yöntemlerden biri ile yapılır; ya satıcıdan alınan hizmet müşteriye vadeli olarak satılır , yada müşteriye hizmeti sağlamaya yönelik bir taahhütte bulunulur. Böylelikle daha sonra ikinci bir anlaşma ile bu taahhüt başka bir firma aracılığı ile müşteri için gerçekleştirilir.

Katılım bankalarının finansman yöntemleri incelendiğinde, dört çeşit yöntem kullandıkları görülmektedir:

  • Mudarebe: Belirli bir iş kolunda kurumun sermayeyi, iş sahibinin de emeğini birleştirerek kurdukları ortaklıktır. Mudarebe ortaklığında, sermayenin geçerli nakit bir para olması, akit anında sermayenin miktarının bilinmesi ve iş sahibine  teslim edilmesi, karın her iki taraf arasında  orantılı olması , kar nispetlerinin önceden tespit edilmesi  ve kar oranlarının sermayenin değil teşebbüs sonunda elde edilen kazancın oranı olması gibi şartlar vardır.
  • Müşareke: Bu ortaklıkta mudarebeden farklı olarak  her iki taraf ta sermayelerini koymakta, kar yada zarar  sermaye miktarına göre paylaşılmaktadır.
  • Murabaha: Kişi veya işletmenin ihtiyaç duyduğu  ve talep ettiği herhangi bir malı banka tarafından peşin olarak alınıp vade farkı ile satılmasıdır. Katılım bankalarında en sık uygulanan yöntem yüzde 70-80 oranı ile ağırlıklı olarak murabaha yöntemidir.
  • Finansal Kiralam (Leasing): Bankanın bazı kişi veya kuruluşların ihtiyaç duydukları bir kısım malları satın alarak onlara kiralamasıdır.

Katılım bankaları sayılan fon toplama yöntemleri haricinde , normal bankaların yapmış olduğu diğer bankacılık hizmetlerini de İslami kaideler çerçevesinde yerine getirirler. Döviz ile hesap açmak, teminat mektubu vermek, havale ve transfer işlemlerini yapmak, poliçe ve emre muharrer senetleri kabul etmek, döviz alım satımı gibi  işlemleri de İslam hukuku hükümlerine uygun olarak gerçekleştirirler.

İslami bankacılığın ana hedefi, Kuran-ı Kerim’in emirleri gereğince bankacılık işlemlerini yapmak ve toplumun ihtiyaç duyduğu  finansman problemini çözmektir. Dolayısı ile bir bankanın sadece faizsiz işlem yapması, referansı ‘İslam’  olmadığı müddetçe katılım  bankası olduğu anlamına gelmez. Çünkü hedef ‘faizsiz bankacılık’ değil tam anlamıyla ‘İslami Bankacılık’ yapmaktır.

İslam bankacılığının gerek dünyada gerek Türkiye’deki uygulamalarından çıkan sonuç şudur ki ‘ faizsiz bir ekonomi ‘ bir hayalden ibaret olmayıp, istenildiği takdirde uygulama imkanı bulan bir vakıadır. Dinimiz faizi kabul etmeyince, paradan para kazanılan kredi sistemi devre dışı  kalmalıdır. Son iki yüzyıldır batılıların etkisiyle dikkatler kredi sistemi üzerine yoğunlaştığı için ortaklık sistemi unutulmaya yüz tutmuştur. Halbuki , bugün yaşanıln ekonomik krizlerin , gelir dağılımındaki dengesizliklerin  ortadan kalkmasında ve bozulan ekonomilerin düzeltilmesinde katılım bankcılığının getirdiği ortaklık sistemi büyük bir rol üstlenebilir. Müslümanlar çalışıp gayret ettikleri takdirde islamı sadece ibadethanelerde  değil, iktisadi ve sosyal faaliyetleriyle de  uygulama imkanına sahip olacaktır.

 

Kaynakça:

Bayındır, Abdülaziz “Ticaret ve Faiz”, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, Ekim 2001

Bayındır, Servet  “Özel Finans Kurumlarının İslam Hukuku Yönünden Değerlendirilmesi” ,İstanbul,1995

Günal, Vural “Özel Finans Kurumları”, Ankara, ?..

Kuveyttürk Danışma Kurulu, “Faizsiz Bankacılık Notları”,İstanbul, Ekim   2008

Özsoy, İsmail “Özel Finans Kurumları”, Asya Finans Kültür Yayınları, İstanbul, Ekim 1997

Şekerci, Osman “İslam Şirketler Hukuku”(Emek – Sermaye Şirketi),Mağrifet Yayınları, İstanbul, 1981

TKBB  “Dünyada ve Türkiye’de Faizsiz Bankacılık”, Birlik Yayınları, İstanbul , 2007

Zaim, Sabahattin “Türkiye’nin Yirminci Yüzyılı Toplum/ İktisat/ Siyaset” ,İşaret Yayınları, İstanbul, 2005

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *