Search for content, post, videos

HALEB… 17. yüzyıl

Kum renkli, bozkır görünüşü bir  Osmanlı şehridir Haleb. Fırat ve Asi nehirleri arasında geniş bir ova üzerine yayılır. Hem ticaretin hem de kültürün önemli merkezlerindendir. Büyük çarşısı, pazarı, medreseleri, okulları, camileri, darüşşifaları, kışlaları, köprüleri, hamamları, kütüphaneleri, hastaneleri… Sade kâgir evleri, dar sokakları, bağları, bahçeleri[1]

Bütün bu özellikleri onu edebiyata da mevzu etmiştir. Şiirde Haleb’i Haleb yapan 17. yüzyıl Divan şairi Nâbî’dir;

Şarâba şerm virür âb-ı cân-fezâ-yı Haleb

Şemîm-i Cenneti mahcûb ider hevâ-yı Haleb[2]

 

Buna hevâda ‘Irak u ‘Acem muhâlifdür

Ki çâr faslı da nevrûz ider sabâ-yı Haleb[3]

Nâbî, şehrin güzelliklerini, havasını suyunu cennete benzetir. Dört mevsimi de bahardır Haleb’in… Ulemâlar şehridir;

Sezâdur olmağa zeyn-i mevâlî-i ‘ulemâ

Nasîb olursa kime mansıb-ı kazâ-yı Haleb[4]

Döneminin ticarî bölgelerindendir;

Nâbî’nin gönlü sanki Haleb’in sanâyi merkezi gibi yeni icâdlar yani şiirler üretir;

Nâbî dil ider emti’a-i nev-be-nev icâd

Gûyâ ki sanâyi’-kede-i şehr-i Halebdür[5]

Şam’ın güzelleriyle Haleb’in zenginliği mukayese edilir şiirde;

Herkesün vefk-i murâdınca Hudâ-yı müte’âl

Şâm’a hüsn eylemiş ihsân Haleb’e mâl ü menâl[6]

Eski şiire konu olan şehir sayısı pek fazla değildir. Şairler ya yaşadıkları ya da özlem duydukları yerlerden bahsederler daha ziyade… İstanbul bütün hususiyetleriyle şiirde en fazla adı geçen tek şehirdir. Şehirlerin şehridir…

Urfa Nâbî’nin doğduğu yerdir… İlk İstanbul serüveni hüsranla sonuçlanmış buradan Haleb’e geçmiştir. Ömrünün son demlerinde yeniden gelir İstanbul’a[7]. Haleb’i her fırsatta medheder lâkin gönlü hep şiirin merkezinden yanadır;

Sûdâ-gerân-ı şehr-i Sitanbul’a arz eder

Nâbî bu nev kumaş Haleb yâdigârıdır[8]

Nâbî İstanbul bezirgânlarına, Haleb yâdigârı olan, bu yeni kumaşı arzeder. Yani İstanbul’un şiir severlerine Haleb’de yazdığı şiirleri takdîm eder.

Olduk remîde bî-nemekân-ı kenârda

İstanbul’un gözümde uçar mâh-rûları[9]

Beyitte ‘kenâr’ kelimesinden kasıt Haleb’dir. İstanbul’un ay yüzlü güzellerine hasrettir Nâbî. Yani İstanbul’da bulunup İstanbul’dan ilham alarak şiir söylemek ister.

  1. yüzyıl…

Savaştan hemen önce Haleb sokaklarında dolaşıyoruz. Kale yakınlarındaki Ulu Cami’ye girmek istedik. Fakat dış avluya giriş kapısını bulamadık. Bize doğru yaklaşan bir hanım efendiye caminin kapısını sordum. Bana tarif ederken Türk olduğumu anladı ve sohbetin seyri tamamen İstanbul’a döndü. Gözlerindeki muhabbetle anlattı İstanbul hasretini…         Ona sadece İstanbul’a ulaşımın çok kolay olduğunu, ziyarete geldiğinde rahat rahat dolaşabileceğini söyleyebildim. Çünkü özlemine çare olabilecek cümle bulamamıştım…

Nereye giderseniz gidin samimi bir Müslüman için İstanbul hâlâ pâyitahttır. Özlem de aslında İstanbul’a değil onun pâyitaht sıfatınadır… da pâyitahtta yaşayanların kenar (Haleb) hasreti ne olacak…

 

KAYNAKÇA:

[1]Şemseddin Sami, Kâmûsu’l-Âlâm, Mihran Matbaası, İstanbul 1324, C. III.

[2] (Haleb’in can bahşeden suyu şarabı utandırır. Haleb’in havası Cennet kokusunu mahcup eder.)

[3] (Irak ve Acem’in havası Haleb’e uymaz. Onun dört mevsimi de bahardır.)

[4] Ali Fuat Bilkan, Nabi Divanı I, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1997, s.467-468.

(Haleb kazası kime nasib olursa oraya gitsin çünkü Haleb ulemalarla süslenmeye layıktır.)

[5] A.g.e., s. 593.

(Nâbî’nin gönlü sanki Haleb’in sanâyi merkezi gibi yeni icâdlar peşindedir.)

[6] A.g.e., Divan II, s. 832.

(Allah herkesin muradına uygun olarak muamele eder. Şam’a güzellik verirken Haleb’i zenginleştirir.)

[7] Mine Mengi, Nabi’nin Şiirlerinde Urfa, İstanbul, Haleb, Millî Folklor, 2012, Yıl 24, S. 95, s. 48,49,50.

[8] Ali Fuat Bilkan, Nabi Divanı I, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1997, s.576.

[9] A.g.e., Divan II, s. 1077.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *