Search for content, post, videos

Toplumsal Alanda Bir Nevzuhur: Ülkemizde Miladi Yılbaşı Kutlamalarının Tarihi Süreci

Osmanlı zamanında Hicri takvim kullanılırdı. Yılbaşı da bu takvimin ilk ayı olan Muharrem’in 1. Günüydü. Bu güne dair kutlama ise oldukça yeni sayılır. Tarihi kaynaklara göre III. Ahmed döneminden sonra Muharrem ayının başında hicri yılbaşı kutlanmaya başlanmıştır. Bundan öncesinde o da yok.

Anlam hayat ilişkisin de insanı merkeze alan bir yapı yılbaşını kutlamayı gerektirecek bir durum olarak görmemiş demek ki. Yani yılın başı-sonunun hayat için ne anlamı olabilir ki? … Her gün, sabah namazında güne ihya ile başlayıp dua ediyoruz zaten. Muharremin birinde de format değişmeyeceğine göre özel bir kutlamaya gerek yok diye düşünülmüş olmalı. On muharrem de Kerbela ve aşure toplumsal alanda yaşanıyor, hüzün ve ikramla ihya ediliyor. dua yapılıyor. Yani o yıllarda toplumsal alan kutlamalarımızı, kendi kabul ettiğimiz değerler üzerinden gerçekleştiriyormuşuz demek ki…

Ta ki Batılılaşmanın kabulüne kadar.  Sürekli kaybedilen topraklar yanında, Batı şehirlerinde toplumsal alanın teknik ve bilimsel gelişmeler çerçevesinde yeniden düzenlenmesinin sağladığı konfor, Osmanlının dünyasında Batılılaşmayla problemlerinin üstesinden geleceği şeklinde bir algı oluşturur. O zamandan beri de sürekli bir alanı Batı tarzı kabullerle yeniden organize etmeye başlar. Ordu, hukuk derken toplumsal alanın dizaynında kültürel formlar yerine,  batı normları kabul edilir.

1829 yılında İngiliz elçisi Haliç’te büyük bir gemide yılbaşı balosu düzenler. Osmanlı devlet adamları da baloya davet edilir.  Davet edilen serasker Hüsrev paşa ve beraberindeki devlet adamları gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün kazasker Yahya Paşa, Hüsrev Paşa’ya gecenin nasıl olduğunu sorar. Hüsrev Paşa,  ”kâfir işiydi ama katılmaya mecbur kaldık işte, çatal bıçak gibi mekruh şeyler de kullandık” diye anlatır ama Sultan II. Mahmud’a öve öve bitiremez baloyu. Hatta elmaslı çatal bıçak takımı yaptırarak hediye eder. Bunun üzerine siyasi yapı o kadar benimser ki yaygınlaşması ve meşruiyeti için Sultan Abdülmecid Hatt-ı Hümayun (4 Mart 1840) çıkartarak, Sadrazam Koca Hüsrev Mehmed Paşa ile birlikte huzuruna çağırdığı Şeyhülislam Mekkizade Mustafa Asım Efendi’ye verir. Böylece yabancı askerler ve Hristiyan tebaanın yaptığı bu kutlamaya Osmanlı aydınları, elitleri de dâhil olur.[1]

Ahmet Rasim ise toplumsal alanda döneme ait  yılbaşı kutlanmasını şöyle aktarır: Evvelleri biz Türkler yılbaşı günlerinde başımızı sokmadığımız yer kalmazdı … Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet ettirir, sabahlara kadar eğlenirdik … Her sokakta çalgı, saz eğlencesi, çengi, köçek … Her evin odasında bir ziyafet sofrası… Üstünde hindiler, yemişler, içkiler, etrafında türlü türlü insanlar … Evin birinden çık ötekine gir… Bildiğimiz karnavallar, yahut eski Roma’nın satürnalleri burada akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi …”[2]  

Refik Halit Karay’da da kutlama; “Mütareke yılbaşlarına kadar bizler saat alafranga on ikiyi çalarken ışıkların söndürülmesi düzenbazlığını bilmezdik; limandaki vapurların da bu merasime düdük çalarak katılmalarını yine o işgal senelerinde öğrenmiştik.”… “Tarihe mim koymamız lazım. Zira şehrin anane ve adetleri o yıldan itibaren sarsılmış, Haliç’in öte yakasındaki Müslüman İstanbul, bu tarihte Beyoğlu’na ayak alıştırmış ve nihayet Beyoğlu tarafına göç etmeye başlamıştır. Şişli’nin kesif şekilde Müslümanlaşması da bundan sonradır”[3] derken toplumsal alanda yapılan yılbaşı kutlamalarını, mütareke, yokluk ve işgal dönemiyle ilişkilendirir. Bu anlamda toplumsal alanın yani halkın kabulü Şeyhülislam fetvasından çok, yaşanan hayata dair baskılanıma işaret eder diyebiliriz. Nitekim süreç Cumhuriyette de benzer şekilde devam eder. 

Osmanlı siyasi ve elitinin başlattığı Batılılaşma, Cumhuriyette hızlanarak devam eder. Bir devlet projesi haline gelir. Sadece kurumları düzeltmek için bir vasıta değil, zihniyet meselesine dönüşür. Bunu sağlayacak araçlar da, siyasi yapının alacağı tedbirler çerçevesinde şekillenecektir.  Bu süreçte toplumsal alanın dizaynı için yapılan devrimler karşımıza çıkar. Cumhuriyet eliti hem zihniyet hem de toplumsal değişimi hızlandırmak için bütün imkânlarını seferber eder. Miladi Takvimin kabulü, resmi bayram ve tatil edilmesi, siyasi elitin bu güne dair özel eğlenceler düzenlemesi ve basında aktarılması süreci besleyen ve yaygınlık kazanmasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. Ne var ki yeterli değildir.  Halkın da katılımı sağlanmalıdır. Basın ve edebiyat ürünleri devreye girer.  Okullar da yılbaşı etkinlikleri düzenlenir.  Ufak çaplı sınıf veya okul olarak piyango çekilişleri yapılır.  Askerler yanında öğretmen ve memurlar da bu alanın en önemli aktörleridir. Nitekim toplumsal hayatın Batı tandanslı dizaynında eğitim kurumları yanında eğlence anlayışı ve biçiminin değişimi de vardır. Değişimin aktörleri değişen eğlencenin hem düzenleyicisi hem de bizatihi uygulayıcısıdırlar.  Yılbaşı baloları ve danslar da bu süreçte hayatımıza girerek normalleşir.

Bütün bu tedbir ve uygulamalara rağmen Cumhuriyet döneminde halkın uzun yıllar  yılbaşı kutlamalarına bigane kaldığı görülür. Eğlence ve uygulamalar evin dışında okul ve kurumlardadır. Ev kültürel ve geleneksel kabullerle beslediği korunaklı yapısını muhafaza eder. 1943-1950 yıllarında Çorum milletvekili olan Hasene Ilgaz; “Bizim neşelendiğimiz, sevindiğimiz günler, dinî bayramlardı. Bizim için yılbaşı diye bir olay yoktu. Yalnız, yılbaşının yaklaştığını, ekalliyetlerin yaptığı hazırlıklardan ve evimize gönderilen hediyelerden anlardık. Kabukları renk renk boyanmış yumurtalar, yılbaşı çörekleri, kokular, lavanta çiçekleri… Bu hediyeleri, ‘bizim bayramımız’ diyerek getirirlerdi. Biz de onlara lokum, yılbaşı tatlısı, gelincik şerbeti gibi ikramlarda bulunurduk.”[4]diyerek yılbaşının toplumsal alandaki uygulama biçimi yanında toplumsal alanı paylaşan grupların, cemaatlerin karşılıklı ilişkisini de açığa çıkartır. Ayrıca takvime bakıldığında alınan bütün tedbir ve uygulamalara rağmen toplumsal alanın değişiminde sürecin ne kadar yavaş işlediği de görülür.

Zaman hızla ilerlerken cumhuriyetin genç dindar kesimi yine okullar üzerinden toplumsal alanın düzenlenmesinde söz sahibi olduğunu yavaş yavaş aktarmaya başlar. Yılbaşı kutlamalarına muhaliftir ve yeni alternatif bir etkinlik oluşturur. Benim çocukluğumda bile duymadığımız Mekke’nin Fethi kutlamaları 1980’den sonra birden bire açığa çıkar. 80 ihtilaliyle ne kadar ilişkili bilemiyorum…

Televizyonun yaygınlaşmasıyla vatandaş bazında yılbaşı kutlamaları iyice kanıksanır.  Özellikle gazinoya veya başka eğlence mekânlarına gidemeyenler evde eş dostlarıyla vakit geçirmeyi tercih ederken, saat 12’de TV ekranlarında ki oryantal dansöz de onlar için konur. Araçlarla sistem kendi kabul ettiği değerleri her bir bireye vermek için bütün imkânları kullanır hale gelmiştir.  Günümüzde ise artık bütün kesimler onaylamakta ve dahil olmakta gibidir yılbaşı kutlamalarına. Tüccar ek indirimlerle kazanç imkânını artırırken, vatandaş bir araya gelme imkânı – resmi tatil- olarak bakmaktadır.  Tek farklılık dansöz olmayan TV kanallarının bulunmasıdır diyebiliriz.

Sonuç olarak Siyasi yapının Batılılaşma kabulünde geçen bu kadar zamana rağmen ülkede teknolojik, bilimsel sıçrama yaşanmamış ama toplumsal alan siyasi yapının sahiplik insiyakıyla dizayn ettiği, dini kabulleri öteleyen yapısı ve algısıyla sürekli bir mücadeleye sahne olmuştur.  Peki, bu mücadele ülkeye kaç level atlatmış/atlatamamıştır?  Artık tekrar başa dönüp paldır küldür girdiğimiz bu süreci bize kazandırdıkları ve kaybettiklerini yeniden sorgulama zamanı gelmiştir diye düşünürken, Noel Baba şapkalarına kadar damarlarımıza giren yılbaşı simgeleri pazarları bile kuşatmaktadır.

 

 Kaynakça

[1] Osmanlı’da Yılbaşı Kutlamaları Nasıldı?, Tıbbiyeli Hikmet:  https://tibbiyelihikmet.wordpress.com/2015/12/30/osmanlida-yilbasi-kutlamalari-nasildi/

 

[2] Ahmet Rasim, “Evvelki Yılbaşılar,” (1926), Muharrir Bu Ya, Ankara 1969, s. 249-250.

 

[3] Refik Halit Karay, “Eski ve Yeni Yılbaşı Geceleri,” Panorama, C.1, No.9 (Ocak 1955) s.4-5.

[4] “İkincikânun Niçin ve Nasıl Yılbaşı Olmuştur?” Yarımay, No.46, 1 Ocak 1937.

 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *