Mekke ve Medine’de başlayan İslam medeniyeti; tarihi akış içerisinde, nehirler, dağlar, denizler hatta okyanuslar aşılarak hep yeni coğrafyalara taşınmıştır. Fethedilen, yurt edinilen her yeni beldenin nüvesini, Mescidi Nebevi’den esinlenmiş camiiler bezemiştir. Türk–İslam cami mimarisi Anadolu’da binlerce güzel örneğini sergilemiştir. İstanbul’da Süleymaniye, Sultanahmet, Bursa’da Ulu Cami, Yeşil Cami, Edirne’de Selimiye Cami ve daha niceleri şiirlere, yağlı boya tablolarına güzellikleriyle, zerafetleriyle konu olmuştur. Bir yandan gözlerimize bir ziyafet sunarken, bir yandan da gönüllerimize surur olmuşlardır camilerimiz.
Süleymaniye’nin haşmetli bir duruşu vardır. İstanbul’a bir tepeden vakur bir eda ile nazar eder. Bu mabed, avlusuna atılan ilk adımla, dışarıdaki hengameyi unutturup, kalpleri muazzam bir huzur iklimine davet eder. Süleymaniye’nin görkemli avlusu, kitap kokan Arnavut kaldırımlı, taşla döşenmiş sokaklara açılır. Yahya Kemal Beyatlı’ya “Bayram Sabahı” şiirine yazdıran, Süleymaniye’’nin o manevi havasıdır. Gelin, Süleymaniye’yi şairle birlikte soluklayalım.
Süleymâniye’de Bayram Sabahı
…
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
…
Yahya Kemal Beyatlı
İstanbul’u geride bırakıp, Anadolu’ya doğru yola çıkıldığında, Bursa, yeşil selviler arasından süzülen minareleri ile gelenlere “merhaba” der. Bursa’ya Tophane’den kuşbakışı bakılınca, yirmi kubbeli Ulu Camii’nin tüm ihtişamı ile şehrin merkezinde konumlandığı görülür. Ulu Camii’nin içindeki şadırvanı, suyun dinlendirici havası ile ziyaretçilerini mest eder. Bursa’nın mimarisi, ecdadın adım başı inşa ettiği mescit, camii ve türbeler ile ilim, irfan ve ibadete teşvik eder. Yeşil Türbe, çinideki nadideliği, yeşilin ve turkuazın güzelliği ile gözler önüne serer. Yokuş yukarı, mezarlar arasındaki kısa bir yürüyüşün ardından, Emir Sultan Camii, huzur timsali selvileri ile ziyaretçilerini selamlar. Emir Sultan Camii, mütevazı duruşunun ardında, gönüllere, kalplere ferahlık saçan bir hazine saklar. Velhasıl-ı kelam, Bursa, buram buram maneviyat kokar. Ahmet Hamdi Tampınar da zamanı Bursa’da, şehrin mimari kimliğini öne çıkararak şöyle tasvir eder:
Bursa’da Zaman
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
—
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
Ahmet Hamdi Tampınar
Bursa ile vedalaşıp, Anadolu’ya doğru yolculuğunuza devam ettiğinizde, Ankara’da açarsınız gözlerinizi. İstanbul ve Bursa’daki gibi camii minareleri ile bezenmiş şehir silüeti arayan gözlerinizin imdadına, Kocatepe Camii yetişir. Bu camii, şehrin orta yerinde, Kızılay’ın hengamesine inat, muhteşem bir azamet ve heybet ile Ankara’ya hakimdir. Mimar Sinan’ın mimarı üslubu örnek alınarak tasarlanan Kocatepe Camii, İstanbul’un camiilerini özleyenlerin gözünü, gönlünü şenlendirir. Ramazan ayı gelince, tıpkı Sultan Ahmet Camii’ndeki gibi kitap ve kültür fuarı ile teravih namazı sonrası cümbüş başlar. Rengi griye çalan Ankara’nın ruhuna, Kocatepe Camii, manevi bir hava kazandırır. Kim bilir, günün birinde Kocatepe’ye atfedilmiş şiirlerimiz bile olur belki…
Bir de gün gelir, okyanuslar ötesinde, gayrimüslim topraklarda bulursunuz kendinizi. Albenili mimarileri ile kiliselerin, katedrallerin, sinagogların sıra sıra dizildiği caddelerde, gözünüz tanıdık bir camii kubbesi, semaya bir elif inceliğinde yükselmiş bir minare arar. Kiliseden çevrilmiş mekanlar ya da mescid veya camiye dönüştürülmüş binalar, ibadet ve fonksiyenellik noktasında çok işlevsel olmakla birlikte, mimari açıdan yetersizdirler. Hele ecdadın mimarisine aşina gözler için bu bir mahcubiyettir aslında. Göçmen olarak bulunduğunuz bir ülkede “Bir Süleymaniye, bir Sultanahmet nadideliğini yakalayan camilerimiz olsa!” diye binlerce kez iç geçirirsiniz.
Sonra bir gün, bu hasretimiz sona erdiği için binlerce kez “Elhamdülillah!” dersiniz. Artık Amerika’da da, Türk-İslam mimarisinin nadide bir örneği, bir külliye şeklinde sizi kucaklayabilmektedir.16. yüzyıl Osmanlı mimarisinden esinlenerek, Türkiye sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camii olan Amerika Diyanet Merkezi, Vaşington’da muhakkak ziyaret edilmesi gereken bir külliye. Mimari mirasımızı ve medeniyetimizi, Amerika’da yetişen müslüman nesillere ve gayri müslimlere tanıtması bakımından da çok önemli bir fonksiyon icra ediyor.
Gurbette hizmet vermeye başlayan bu cami ve külliye’yi görmek ve burada tertip edilmiş olan bir programa katılmak üzere dört saatlik bir yolculuğa çıkıyoruz. Bayram değil ama inanın içimizde bir bayram sevinci var. Güneşli bir kuşluk vakti yaklaşiyoruz menzilimize.
Varış noktasına yaklaştıkça, çikolata ile sevindirilmiş küçük bir çocuğun gözleri gibi, gözlerinizin içi gülmeye başlar. İşte, karşımızda, şadırvanı, uzun ve zarif minareleri ile koca bir Külliye durmaktadır. Mimarinin asaleti ve estetiği karşısında, gözleriniz kamaşır. İçine girip de bir namaz kılsam diye heyecanla camiiye doğru koşarsınız. Şadırvanın suyu, tıpkı Sultan Ahmet’teki, tıpkı Süleymaniye’deki gibi temiz ve durudur. Camiinin ahşap oyma kapısını açınca, mavinin en güzel tonlarıyla işlenmiş duvarlarına, tertemiz turkuaz rengi halılarına, sedef kakma vaaz kürsüsüne, altın varaklarla tezyin edilmiş mibrabına, çinilerle işlenmiş minberine, mermer sütunlar ve görkemli kemerlerle desteklenmiş kubbeli mimarisine bakmaya doyamazsınız.
Bir de ziyaretiniz bir Cuma gününe rastlarsa, verilen selalar eşliğinde Cuma vaktinin girmesini beklersiniz ve Türkçe, Arapça ve İngilizce olmak üzere, üç dilde verilen hutbeyi iştiyakla dinlersiniz. Arap, Boşnak, Pakistanlı, Hintli, beyaz ve zenci Amerikalılar’dan oluşan cemaati görünce, “Acaba Osmanlı zamanında Cuma namazları da böyle muhtelif milletlerden insanların muazzam camiilerin içinde bir araya gelmesi ile mi gerçekleştiriliyordu?” diye düşünüp, eski zamanların izini sürersiniz. Cuma namazının edasından sonra, camiinin şadırvanlı avlusunun ve yeşil bahçesinin bayram yerine döndüğüne şahid olursunuz. Camiyi çevreleyen Osmanlı konağı tarzında evlerin önünde fotograf çektirenler, geleneksel ahşap süsleme tekniklerinin sergilendiği sosyal tesisin içini gezip, altın varak süslemeli çitekarı tavanlara gözleri kamaşarak bakanlar, arkadaşlarıyla ikram edilen Türk çayı eşliğinde sohbet edenler…Ne muazzam bir külliye ve bu külliyede sunulan, ne muazzam bir hizmet!
İnanç odaklı bir hayatı, camiileri, mescitleri, külliyeleri ile teşvik etmiş ve bizlere muhteşem bir mimari miras bırakmış ecdadımızı rahmetle anarken, bu külliyenin ortaya çıkmasında emeği ve katkısı olan herkese şükranlarımızı sunuyoruz.
Kaynaklar:
http://www.turkishny.com/usa-life/87-usa-life/201642-dunyanin-en-buyuk-kulliyesi-amerikada-hizmet-veriyor#.VsaluaJoeRs
http://diyanetamerica.org/tr/dca-brosur/