Muhterem okurlarımız, malumunuz, 15 Temmuz Günü Haçlı-Siyonist destekli-FETÖ maşasıyla gerçekleştirilen menfur bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldık. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cesurane tavrı ve milletimize verdiği o direktifle Milletimizle çoluk-çocuk-genç-yaşlı-kadın-erkek yollara döküldük, filler tank, halkımız da ebabildi… Ebabiller filleri yendi canı pahasına, kanı pahasına… İşte dehşetengiz ve bir o kadar da kahramanlık hikâyesiyle donanmış o uzun geceyi tarihe tanıklık etmeleri için bazı büyüklerimize sorduk…
15 TEMMUZ FETÖ DARBE TEŞEBBÜSÜ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? GÖRÜŞLERİNİZİ ALABİLİR MİYİZ?
Dedik… Lütfettiler görüşleriyle olaylara şahâdette bulunarak tarihe önemli bir not düştüler… (İsimler alfabetik sırayla.)
Hepsine Müteşekkirim… Fatma Toksoy
ALPASLAN DURMUŞ
EDAM (Eğitim Danışmanlığı ve Araştırmaları Merkezi) Genel Müdürü
TBYM (Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği) Başkanı
NE OLDU? KİM YAPTI?
Kuytulara sinerek, kenar köşe gizlenerek, hep başkalarının hayatını aş(ır)arak, himmet sahiplerinin tırnak tırnak emekleriyle elde ettiklerinden verdiklerini tırtıklayarak peydahlanmış echel-i cühelâdan tecehhül etmiş bir avuç deniyyülednâ -adının FETÖCÜ olduğunu bildiğimiz öğrendiğimiz- cehûl zalûm, geceye yakın bir zamanda tuttular köprüleri, yolları. Allah adıyla kandırılarak peşine düştükleri ham hayalin tekebbürüyle, bulundukları kuburun farkında bile olmaksızın, yukarıdan aşağı bir edayla tüfek, top, tank, uçak ne ki emanet edilmişse uhdelerine, hıyaneten, emanetin asıl sahiplerine yönelttiler.
Yani olacak olan oldu, olması gereken oldu; meydanlara çıkıp mertçe kendi elinin emeği ürünlerle ve verimlerle kimliğini ifade edecek şekilde yetişmemiş ve yetiştirilmemiş FETÖ’cülerin münafıkâneşerîr tıynetleri tecelli ve tezahür etti.
BUNA KARŞILIK NE OLDU?
İşinde gücünde, eviyle tezgâhı arasındaki sâkin hayatının peşinde, çoluğu çocuğuyla kendi sade dünyasındaki sessiz yaşantısını sürdüren, kimi bu dünyadan üzerinde kul hakkı kalmadan gitme azminde olan, kimi gâh günah işleyip gâh tevbeye sarılan, hatasıyla kusuruyla normal insanlardan oluşan halkımız, bin bir rengiyle rengârenk milletimiz âhenkle bar tuttu, horon tepti, zeybek oynadı, bu şerir ahmak sürüye karşı dikildi, saf tutup kıyam durdu. Elleri boştu, yürekleri doluydu, dillerinden kelimeler kurşun olup döküldü. Ama bazı kulaklar vardır ki duymak istemedikleri, duymaya kapandıkları için asla ve kat’a duymazlar, duymadılar. Bin bir rengiyle bu topraklarda yaşamanın sözleşmesini kanlarıyla yazıp imzalamış insanlar olarak 26-27 gün boyunca da meydanlarda farklı şekilde duyurmaya çalıştık sesimizi.
SONUÇ OLARAK…
Emek vermek ve iş üretmek özünde masum, önemli, mübarek vs. değildir. Amellerimizin değeri, sıfırın diğer rakamlarla ilişkisindeki konumuna benzer; durduğu yere, aldığı pozisyona ve zamana göre değişir. 15 Temmuzda bize dışarı çıkarma dirayeti veren Allah’a hamdolsun! Ki bu sayede çıktığımız gece yürüyüşü (isra), kimimiz için on, kimimiz için yüz, kimimiz için binler değere ulaştı. Hepimizin dirayetini ve yürüyüşünü kat kat değerlendirsin Zü’l-Celali ve’l-İkram!”
ASIM GÜLTEKİN
TÜRDEB (Türkiye Dergiler Birliği) Başkanı
Editör-Yazar
Alçak darbe girişiminden çokça dersler çıkarmalı ve projeksiyonumuzu her cümlemize “15 Temmuz sonrasında Türkiye”, “15 Temmuz sonrasında Dünya” başlayarak açmalıyız. Ve 15 Temmuz öncesinde bu cesur millete dayatılan ezberletilen ne varsa onu yer ile yeksan etmeliyiz. Yoksa bizi eski “modern tasmalar”la yine kendilerine esir edecekler.
Amerikan uşağı hiç bir Müslümanlık anlayışının bize hayır getirmeyeceğini de unutmamalıyız.
Bir hususu da vurgulamak isterim: Gülen Çetesi edebiyattan kopuk bir çete idi. Ben tüm Müslüman cemaat ve grupların mensuplarını asgari edebiyat sevgisine bilgisine sahip yetiştirmeleri gerektiğini; bir temel Müslümanca edebiyat birikimine sahip olunmadan Müslümanca idealler peşinde koşmanın başımıza birçok belalar getireceğini düşünüyorum.
Okullardan Kemalist anlayış tamamen kaldırılmalıdır. Gençlerimizin üniversitelere, liselere geri zekâlılaştırıcı test sistemi ile alınması kaldırılmalıdır.
AYŞEGÜL YILDIRIM KARA
Yapımcı-Yönetmen-Yazar
Bizim Büyük Şaşkınlığımız
Mutad aralıklarla bir yılan gibi yattığı uykudan başını kaldırıp kendini gösteren, hizaya sokma arzusuyla varlığını sürekli halkının ensesinde hissettiren silahlı gücün, illegal yollarla iktidarı ele geçirme korkusunu sürekli duyumsamamıza rağmen hiç birimiz günümüzde bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyormuşuz. 15 Temmuz akşamı yaşadıklarımıza hala inanamıyor olmam, konuştuğum birçok kişinin büyük bir dehşetle “bu zamanda bu nasıl olabilir? Nasıl bir ordu kendi halkına kurşun sıkabilir?” sorularını sormaları, bunun bir kanıtı.
Ülke olarak sonu inşallah hayırla neticelenecek bir kâbus yaşadık. Kâbus tamamen geçmiş değil ama umudumuz baki. Çabamız belli. Teviliyse uzun zaman alacak.
Birçok alanda ne kadar saçmaladıklarını görsek de, akıl terazisinin artık kullanılmadığına şahit olsak da, hurafeler ve üfürüklerle efsunlandıklarını bilsek de bir zamanlar cemaat zannettiğimiz bu azılı ve vicdansız teröristlerin aslında ne olduğunu ve neler yapabildiğini bu darbe teşebbüsüyle birçok kişi en çıplak haliyle gördü. Bu büyük şerden çıkarılacak hayırlardan biriydi… Bedeli çok ağır oldu, çok kan aktı, canlar toprağa düştü ama burnunuzun ucunda, vaktiyle dini mübine hizmet ettiğini düşündüğümüz bu canilerin gerçek yüzü hiçbir “ama”ya ve “fakat”a mahal bırakmayacak şekilde ortaya çıktı. Bundan sonra bu camianın masum olduğuna inanan hiçbir tarafsız “kalp” kalmayacak. Hala bu şer ve terör şebekesine inanan kaldıysa hepimiz bileceğiz ki onlar bu ülkeye ait olmayan hainler ve istedikleri atı artık bu ülkede oynatamayacaklar. Ayrıca insanların halis duygularını ve inançlarını kullanarak rant devşirmeye çalışan farklı grupların da işleri, bu başarısız girişimden sonra çok daha zorlaştı ki bu da şerden devşirilecek ikinci hayır olarak kabul edilebilir. Merhamet ve vicdan sömürüsüyle kendi çıkar ve amaçları için insanları kullanmaya yeltenecek kişi ve kurumların bundan sonra bin düşünüp bir yapması gerekecek. Bu şerden devşirilecek üçüncü hayırsa, milletin kendine olan inanç ve güveninin tazelenmesine vesile olmasıdır. Bir geceliğine dahi olsa ikinci bir kurtuluş savaşını yaşayan ve canını dişine takarak kol kuvvetiyle tank deviren ve durduran bu halk bir kez daha genetik kodlarına dönmüş, özüyle buluşmuştur. O mucize gecede bu gözler çantasıyla tank döven teyzeleri, kurşunların üstüne “ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber” nidalarıyla yürüyen gençleri görmüştür. Tankın egzozuna atlet, fanila, gömlek ne bulduysa tıkayıp tankları durdurarak, üstüne branda gerip tankın görüş açısını kapatmayı aklederek bu büyük mucizenin yaşanmasına sebep olmuşlardır.
Dördüncü hayır, bulduğu her fırsatta halkını aşağılayan, halkın değerleri ve inançları ile dalga geçmeyi marifet bilen, Haziran sıcağında tomanın suyuyla ferahlamayı kahramanlık sanan beyaz Türklerin, f16’ların sortilerine kafa tutan halkın yanında olmak yerine benzin istasyonları ve ATM kuyruklarında verdiği zavallı görüntüdür.
Bu zillete düşmüş grubun artık bu kahraman halkı aşağılamaya ne hakkı ne de yüzü yoktur. Halk en güzel intikam alanla birlik olmuştur. Kesinlikle yalnız değildir. Daha birçok madde sıralanabilir. Allah, hayırları şer, şerleri hayreyleyendir. Planların üstünde plan yapan, intikam alıcıların en kudretlisidir. Bu şerden de bütün bunların dışında çok daha önemli bir hayr sadır olmuştur. O da hemen her türlü görüş, inanış ve fraksiyondan insanın bir olması, birlik içinde hareket etmesi ve darbe gibi bir zorbalığı bertaraf etmesidir. Bir daha bu ülkede kolay kolay darbe yapılamaz. Darbe yapabilmenin standardı fazlasıyla yükseltilmiştir.
İnşallah bu meşum girişim İslam dünyasının uyanışına vesile de olarak bir şerden çıkarılabilecek tüm hayırların çıkarılması ile nihayetlenir. Âmin
BELKIS İBRAHİMHAKKIOĞLU
Gazeteci-Yazar
27 Mayıs darbesi dâhil ülkemizdeki bütün darbelerin şahidi oldum. Elbette onlar da dışardan plânlanıyor ve yönetimi değiştirmek için ferasetten uzak ahmaklara uygulatılıyordu. Ama bu defa Devletimizi tamamen yok etmeyi, milletimizi parçalanmış topluluklar halinde birbirine düşürüp sürüleştirmeyi hedefleyen çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Bu darbe girişimiyle vatan hainleri ülkemizi işgale kalkıştılar. Kullanılan hainler kim olursa olsun, burada emperyal güçlerin el ele vererek çok uzun seneler içerisinde plânlarını, programlarını hazırladıkları bir proje söz konusu.
Temeli daha eskilere inse de, aşağı yukarı kırk yıldan beri bu hazırlıklar, özellikle kurumların ele geçirilişi insanların gözleri önünde açıkça cereyan ediyordu. Ama maalesef gaflet feraseti perdeledi. İşin farkında olanların uyarıları da zayıf kaldı. İşin doğrusu sinsi yapılanışın bu boyutlara varacağını tahmin etmek kolay da değildi.
Bunu şu sebeple yazıyorum; Allah’ın izniyle hep birlikte dirayetli bir şekilde bu badireyi de atlatırız. Ancak milli varlığımıza kasteden ihanetlerin tuzağına tekrar düşmemek için çok ciddi olarak yanlışlarımızın, eksiklerimizin muhasebesini yapmak zorundayız. Bir diğer önemli ve acil husus da ihanet çetelerinin şu günlerde iç savaşa yol açacak her türlü provokasyona girişecekleri ihtimalini göz ardı etmemektir. O yüzden her kes sözlerine ve davranışlarına çok dikkat etmeli ve oyunlara alet olmamalıdır. Ağır bir imtihandan geçiyoruz, ama inşallah vatan hainlerine geçit vermeyen bir kenetlenmeyle bunun da altından kalkacağız. İnancımız en güçlü silahımızdır.
BETÜL SOYSAL BOZDOĞAN
Moderatör – Editör- TRT Haber – Değişen Türkiye
BİR MİLLET DİRİLİYOR
Bir gecede iki yüzyıllık uykudan uyandık…
Bir gecenin içinde diriliş ateşimiz yandı.
Gecenin zifiri karanlığında hürriyet güneşimiz doğdu.
Hiç beklemediğimiz bir anda kenetlenmiş yürek misali haykırdık.
Çanakkale artık bize uzak değil!
Daha iyi anlıyoruz Seyid Onbaşı’yı,
Binlerce Nene Hatun’umuz varmış.
15’lilerimiz bir o kadar yürekliymiş.
Bir millet diriliyor ve medeniyete dair umudumuz artıyor.
15 Temmuz darbe girişimi Türkiye siyasi tarihine girmiş bir kırılma noktası adeta. Milletimiz milli iradesine sahip çıkmış, darbe girişiminin içinden bir devrim çıkarabilmiştir. Üst akıl her on senede darbe yapma alışkanlığından olsa gerek 28 Şubat post modern darbesinin ardından bu defa farklı bir akıl ve modelle yeni bir girişimde bulundu. 45 senedir hazırlığı süren ciddi bir proje, milletimiz tarafından akamete uğratıldı. Burada sadece Fetö değil uluslararası işbirlikçileri de yenildi. Milletimiz ilk defa darbe karşısında ciddi bir duruş sergiledi. 15 Temmuz’da uyanan bu ruh Çanakkale ruhundan başka bir şey değil. Şimdi bu ruhu akılcı yöntemler ve feraset dolu adımlarla geleceğe taşıma zamanı… Biliyoruz ki Milletimizin yolu zorlu bir yol. Mazlumlardan, adaletten, haktan yana olmak kolay değil… Ancak biz güzel olana ve zora talibiz. Rabbimiz yolumuzu açsın. Bu milleti insanlığa önder kılsın. (Âmin)
Cemal TOKSOY
Yazar- Dökümantasyon Uzmanı-Kütüphaneci- Bibliyograf
CİHAN AKTAŞ
Gazeteci-Yazar
BİRBİRİMİZİ YENİDEN TANIYOR GİBİYİZ
Zor bir tecrübe yaşadık toplum olarak 15 Temmuz gecesi. Şehitlerimiz var. Darbe veya işgal girişimi başarılı olmasa bile elbet epeyce sarsıldık. Az çok teşriki mesai içinde olduğumuz, sohbetler paylaştığımız, aynı kıbleye doğru secde ettiğimiz insanların kurşunları yağdı gövdemize.
Bu büyük kötülüğün arkasındaki büyük tezgâh henüz bütün açıklığıyla ortaya konulmuş değil. Emperyalizmin çıkarlarıyla örtüşen birçok hedeften söz ediliyor. Bununla birlikte bir darbeyi başarısızlığa uğratmanın kıvancını yansıtıyor toplum. Meydanlar birer tartışma platformuna döndü. Bir tür devrim havası oluştu. Halk 15 Temmuz’dan bu yana meydanlara akarak hem nöbet tutuyor hem şahitlik ediyor. Toplum olarak birbirimizi farklı bir gözle görüp yeniden tanıyoruz. Kendi varlığımızdaki anlamı da yeniden fark ediyor gibiyiz. Korku ve buna bağlı dayanışma ihtiyacının yanı sıra, tehdidin hâlâ sürüyor olabileceğine dair uyarı ve endişeler nedeniyle uykularımızı yitirdik.
Darbelere alışkın bir toplumuz aslında, ancak bu kez farklı bir tecrübe yaşadık. Darbenin arka planındaki ittifak, amaçlarını dinî kavramlarla, İslâmî duyarlıkla açıklıyor. Karanlık örgütlenme karşısındaki saflığımız ayrıca kurcalanmaya değer. Bir saldırıya, işgâle karşı vergilerimizle güçlendirdiğimiz ve güvendiğimiz ordu, kendi içinde başka bir işgâle uğramış. Arkadaşlarımızın bedenleri asker kurşunlarıyla delik deşik oldu. Cumhurbaşkanımız öldürülmek istendi. Meclisimiz bombalandı. İstanbul, Birinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı işgâlin ardından ilk kez bu şekilde bir saldırı gördü. Bugüne kadar açığa çıkan göstergeler, bu korkunç planın arkasında geçmişte “Cemaat” diye söz ettiğimiz Fetullahçıların bulunduğunu ortaya koyuyor.
Çoğumuzun çocukları Fethullahçılara ait okullarda okudu. Birçok konuda fikirlerimiz uyuşmasa da, ahlaki yargılar konusunda bu okullara güvenenlerimiz az değildi. Bu konudaki iyi niyetimizin istismarı kuşkusuz ağır geliyor. Zaman içinde “yakın körlüğü”ne sebep olan ihmal ve zaaflarımızı daha fazla sorgulamak zorunda olduğumuz açık.
Meydanlarda toplanmanın darbe girişimine karşı direnişimizi güçlendirdiğini düşünüyorum. İnsan halk veya millet olmayı böyle öğreniyor zaten. Bu toplantılar Türkiye toplumunun bütün dünyaya birlik içinde olduğu mesajını verdiği için de çok önemli. Hakkımızda planlar kuran odaklara “biz buradayız” demek, insanlık görevi gibi geliyor bana.
ERHAN ERKEN
Kuzey Haber Ajansı Genel Koordinatörü
15 Temmuz gecesi yeni bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Post modern, e-muhtıra, gezi kalkışması, hukuki kumpas gibi siyaseti şekillendirme amaçlı müdahalelerden sonra bu tarzda organize bir askeri darbe girişimini ben şahsen beklemiyordum. Demek ki darbeden medet uman güçler için başkaca bir yol kalmadı ki böyle bir işe kalkıştılar.
Darbelerin dünyanın büyük güçlerinin bilgisi ve kısmen de onayı dışında gerçekleşmediğini bu güne kadarki örneklerde yakinen görmüştük. Bu girişimde ise bu durum daha ilk anlardan çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Stratejik müttefikimiz, içine dâhil olmak için can attığımız Avrupalı ülkeler ve daha nicesi darbe başarılı olmayınca neredeyse hüzünlendiler. Bu da başlangıçta kötü niyetlerini açıkça gösteriyordu.
Darbe girişiminin en önemli aktörü ve adeta uygulama sorumlusu olan Fethullah Gülen ve onun yeminli bağlıları ise bugüne kadar HİZMET ettiklerini iddia ettikleri milletimizin fedakâr insanlarına yapmakta oldukları ihaneti bu darbe girişimi ile adeta taçlandırdılar. Hizmet dedikleri demek ki bu millet ve ümmet yapacakları bir hizmet değil şer yolunda kullandıkları bir kavram imiş bunu da üzülerek gördük…
Bu ülkenin temiz insanları 40 yıldır onların birçok hatalarını, yanlış duruşlarını çoğu kere hoş görmüşler, onlara zekâtlarını, sadakalarını, kurbanlarını emanet etmişler, eğitim çalışmalarını desteklemişlerdi. Fakat bu milletin paralarıyla yetişmiş o gözü dönmüş ve beyni uyuşturulmuş yeminliler, bu milletin silahsız gençlerine, yaşlılarına, kadınlarına acımadan ateş etme emri verdiler. Tanklarla ezdiler, şehirlerin göbeğine bomba attılar.
Yabancı şer güçlerin, işbirlikçi Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) unsurları ile beraberce gerçekleştirmeye çalıştıkları bu darbe girişimi, başta Sn. Cumhurbaşkanının kahramanca dik duruşu ve halkımızın yiğit direnişiyle mağlup edildi. 250’ye yakın kardeşimiz Şehit oldu. Binin üzerinde yaralımız var. Geride binlerce gözü yaşlı ailemiz bulunuyor. Şehitlerimizin bu dünya hayatlarını güzel bir sonla bitirdiklerine inanıyoruz. İnşallah mekânları Cennet olmuştur. Yaralılara ise acil şifalar diliyoruz.
Bu olaydan milletçe ve daha geniş baktığımızda da ümmetçe almamız gereken dersleri iyice tesbit etmemiz gerekiyor. Cemaat adı altında nasıl böyle yapılar oluşabiliyor, İslam adına nasıl böyle hatalı bir bağlılık zemini oluşuyor, insanlar ibadet ettiklerini zannederek nasıl böyle kötü niyetli insanların kontrolü altına sorgusuz sualsiz girebiliyorlar? Bu sorulara şapkamızı önümüze koyarak doğru cevapları bulabilmeliyiz ki bir daha başımıza bu tip dertler açılmasın.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimi ile çok daha fazla ilgilenmemizin önemi bu kötü örnekle bir defa daha ortaya çıktı. Maddi olarak gelişmenin kültürel gelişme olmadan ve sahih bir İslam anlayışını ülkede hâkim unsur olarak yerleştirmeden çok da anlamlı olmadığını bu olaydan sonra daha iyi kavradığımızı zannediyorum. İnşallah bu kötü tecrübe bundan sonraki hayırlı gelişmelerin daha hızlanmasına vesile olur.
Bu olayda halkımızın derin irfanın ne kadar önemli olduğunu bir defa daha gördük. Yüzyıldan fazla bir süredir üzerinde oynanan bir milletin fertlerinin, FETÖ adlı bir şer odağı ve dış düşmanlar karşısında nasıl şahlandığını ve genlerindeki o imani unsurlarla nasıl dik durduklarına şahit olduk. Bundan sonra bu birlikteliğin daha güzel hedeflere yöneltilmesi, hem millet hem de ümmet olarak daha güzel yarınlara ulaşmak için organize olabilmesi gerekiyor. İnşallah samimi yöneticilerimizin liderliğinde bu işi de başarabiliriz.
Allah bu ümmeti sırat-i müstakim üzerinde sabit kılsın ve bir daha böyle acılar yaşatmasın.
HÜSEYİN KADER
Ensar Vakfı Genel Müdürü
Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz Cuma gecesini 16 Temmuz Cumartesi gününe bağlayan gece:
-Öyle bir geceydi ki sabahı Türkiye gibi değil Mısır gibi olabilirdi. Üzerinden uçakların geçmesi ve hatta bombalaması yaşamın bir parçası haline gelen Gazze sabahı gibi olabilirdi. Meydanlarda bir gün değil, günler boyunca; yüzlerce binlerce Esma’lar Muhammed’ler yere düşebilirdi. Mursi’ nin kaderi Türkiye Cumhurbaşkanına da kader olabilirdi. Şimdi biraz anladık mı Suriyeliler gibi vatansız kalmak bizden de uzak değilmiş? Şimdi biraz anladık mı Mısır’ın kaderini yaşamak an meselesiymiş? Şimdi biraz anladık mı bizim bir gecede yaşadığımız kâbusu, uçak ve patlama seslerini, feryat figan aralıksız okunan salaları ve içli çağrısını her an yaşayan Gazze’nin ölümle nasıl kardeş olduğunu?
Yapılanlar yaşananlar istense de unutulmayacak cinsten. Darbeler ezanları sustururken hamdolsun ki ezanlar salalar darbelileri susturdu. Rabbim bu ümmete bir daha böyle bir geceyi ve daha beterlerini yaşatmasın.
Darbe süresince Türkiye’nin evlatları; aziz Milletimiz yekvücut ortak değerlerimizi korumak için meydanlarda demokrasi nöbetinde bulunduk. Ensar Vakfı Genel Merkezi olarak Saraçhane’de Milletimize ikramlarda bulunduk. Bu Vatan Nöbeti bizim için bir eğitimdi de aynı zamanda.
Eğitim sürecinde: Allah, bu Milletten korkuyu kaldırdı. Millette var olan Tûl-u Emel (gelecek kaygısı) ve dünya sevgisi yok oldu. Yediden yetmişe herkeste şehit olma arzusu uyandı. Kendilerine bakarak büyük bir ecdâdın torunları olduklarını fark ettiler! Dünya, mazlumlara kucak açıp, ev sahipliği yapan bu Milletin ölümden korkmayacağını, evini ve Vatanını terk etmeyeceğini anladı. İslam coğrafyası ve Türkî Cumhuriyetler, Türkiye’nin güçlü bir ağabey olduğunu, dedelerinin anlattığı Osmanlı’nın masal kahramanları olmadığını, torunlarına bakarak öğrendiler.
HÜSEYİN TAMGÜNEY
Sultanbaba İlim Ve Hizmet Vakfı Başkanı
RABBİMİZ İSLÂM ÜMMETİNİN İMAMINI MİHRABINA GÖNDERSİN DUASIYLA
Allahu Teâlâ öncelikle nefislerimize hidâyet-i kâmileler nasip eylesin. Evladımızı ayalimizi çoluk çocuğumuzu hidâyet-i kâmileler ile müşerref kılsın. Milletimizi memleketimizi tüm İslâm Ümmetini ol Hâdî ism-i celili ile kalplerimize gönüllerimize bedenlerimize ruhumuza hidayet kılsın. Bu vesile ile yeryüzünde 2 milyara baliğ kıldığı bil cümle Ümmet-i Muhammed evlatlarının tamamı biriciği dahi dışarıda bırakılmamacasına sırat-ı müstakiminde sabit ve kadem kılsın. Tarîkat-ı Muhammediyye’sinde daim ve kaim eylesin, düşmanlarının değil işte FETO bir düşman. Düşmanlarının yolunda değil, izinde değil ardında değil; Eba Eyyûb el-Ensarîlerin yolunda, izinde, ardında, Sünbül Sinanların yolunda, izinde, ardında, Seyyid Nizamların yolunda, izinde, ardında hülasaten sevdiklerinin sevenlerinin yolunda, izinde, ardında, doğumla ölüm arasındaki şu üç günlük dünya yolculuğumuzu Mevlâ-i Müteâlimiz bütün Ümmet-i Muhammede hak etmesek dahi meccânen bahş eylesin. Biz aciz, nâçiz, mücrim kullarız; bilerek veya bilmeyerek düşmanlarının yoluna, izine, ardına bu cümle Ümmeti Muhammedi düşürtmesin. Hıfz eylesin muhafaza eylesin. Hak etmememize rağmen Rabbimiz; bu küresel büyük şeytanların yöresel küçük şeytanlarla birlikte örmüş oldukları belaları hepsinin başlarına geçirdi. Şükründen aciziz ama öyle münacat edeceğiz ki:
“Ya Rabbi!! Biz bunun da şükrünün ne olduğunu bilememekteyiz amma ki senin şükürlerinden razı olduğun kulların var. Onlara şakirler deniliyor. O şakirlerin şükürlerindenmişçesine bizim de şükrümüzü tahtında makbul eyle.”
Böylelikle Ümmet-i Muhammedi de tez zamanda imamı ile buluşmamızı nasip kılsın. Çünkü yeryüzünde 2 milyara baliğ olan ve “Ben İsevi’yim” diyen topluluğun bir reisi, bir başı, bir papası var. İşte ona Roma’da PAPA denilmekte. Onları o şahsın bedeninde, dünyada 2 milyarlık Hristiyan âlemi o bir kişinin bedeninde temsil ediliyor. Yine yeryüzünde 50 milyona yakın Yahudi kavmi var. Onun da o Kudüs’teki Sion dağında ikamet eyleyen bir HAHAMBAŞI var. Dünya üzerindeki bütün Yahudi taifesi de onun bedeninde temsil bulmaktadır. Putlara tapanlarda, takriben 2 milyara yakın putperest var dünya üzerinde ve Çin’in hükmü altındaki Tibet denilen bir beldede onların da başı, reisi var. Ama ne acı ki 2 milyarlık İslâm Ümmetinin şu dakikada dâhil olmak üzere yeryüzünde temsil makamı yok, bulunmamaktadır. Bu günden geriye doğru 93 yıl geçmiş o zaman zarfında olamamış. İnşallah Rabbi Rahîmin en yakın zamanda İslâm Ümmetinin imamını da, mihrabına gönderir. Çobanını da sürüsünün başına yollar. Kumandanını da ordusunun başı ile müşerref eyler. Halifemizi battığı yerden yeniden doğdursun inşallah… Müslümanlara tuzak kuranları da
“VE MEKERU VE MEKERALLAH VALLAHU HAYRUL MAKİRİN” ayatı beyyinatını yüzde yüz tecelli kılsın inşallah. Amîn, Amîn Amîn…
KEREM ABADİ
İnternet Editörü / Google SEO uzmanı
O geceyi ve ertesi sabahı Üsküdar, Boğaziçi Köprüsü, Kısıklı ve Ümraniye’de geçirdim.
Darbenin ilk anlaşıldığı anlarda Metro istasyonundaydım. Patlama ve çığlık seslerinden insanların korkup sağa sola kaçıştığını, daha az korkanları veya hiç korkmayanları soru yağmuruna tuttuklarına şahit oldum.
Üsküdar’dan Boğaz Köprüsü’ne benim gibi yüzlerce kişiyle yürüdüm. Ara sokak ve caddelerden yüzlercesi daha katılıyordu. Kadını, erkeği, şortlusu, taytlısı, dövmelisi, sakallısı, apaçisi, sarıklısı… Daha Üsküdar’ın Kısıklı’nın Cadde ve sokaklarında tanklar yokken insanlar yollara barikatlar kurmuştu. Altunizade’ye yaklaştığımızda artık yürürken zorluk çekiyorduk, yüzlerce kişiyken, binler hatta on binler olmuştuk.
Cumhurbaşkanımızın sokağa çıkma çağrısından sonra yürümek zorlaştı.
Bir Millet ki ne yapması gerektiğini biliyor. Cumhurbaşkanı daha demeden, henüz diyemeden sokaklara meydanlara akın etmişti. İşte bunun adı Milli İrade.
Şunu belirtmeliyim ki metro istasyonlarında, banka matik kuyruklarında ve geceleyin açık olan o ufak büfe ve marketleri dolduran insanlar ile ciddi bir farkı vardı yürüyen insanların. Sanki onlar başka bir ülkede yaşıyorlarmış gibiydiler.
Benim içim eziliyordu. Sanki kalbimi söküp çıkartsam rahatlayacaktım. Boğaz köprüsüne çıkalım, diyordum yanımda bunu planlayan birileri olmadığı halde. Tek başına kalabalığın içinde yürüyordum ve aslında herkes benim gibi tekti. Biliyordum ki hiç olmazsa yüz kişi falan köprüye çıkarız diye…
Sanırım o kuyrukta bekleyenler kafasında darbeyi gerçekleştirmiş 2-3 gün boyunca yiyeceği ekmeğin, makarnanın sıkıntısına düşmüşlerdi.
Hâlbuki ben kalbimi söküp atamadığım için köprüye çıkıp, koşup, bağırıp, itekleyip, omuzumdaki çantayı, başımdaki şapkayı, ayağımdaki ayakkabıyı atmalıydım darbeci askerlere.
Kalabalıklar halinde köprü katılımına yöneldiğimizde baktım ki bir kaç bin kişi herkesten önde zaten. İşte içimi ezen o sıkıntı bu manzarayı gördüğüm an geçti. Artık kalbimi çıkartıp atmak istemiyordum. Kendimi öne atmak istiyordum.
Silah sesleri arttıkça, kurşunlar yakınımızdan geçtikçe, vurulup acı çeken veya şehit olmak üzere olan insanların sesleri duyuldukça içimizdeki çığlık şiddetle büyüyordu aslında. Kurşunu sıkanlar ise bizleri korkuttuklarını sanıyordu. Tabii yanılıyorlardı…
. Kısacası demem o ki 15 Temmuz’un ardından FETOCU darbe girişimine tüm Türkiye tek vücut olarak karşı koydu…
Tıpkı Milli İradenin karşısındaki darbeci azınlık gibi onları alkışlayan da bir azınlık vardı ve hala var. Hiç el şaklatanla yüreğini ortaya koyan bir olur mu?
MAHMUT BIYIKLI
Editör-Haber kültür Genel Yayın Yönetmeni TYB İstanbul Şubesi Başkanı
‘Kahramanların ve kahramanlıkların Malazgirt’te, Çanakkale’de diğer meydan muharebelerinde donup kalmadığını vatan millet memleket aşkının her asırda devam ettiğini bu aziz millet bir kere daha ortaya koydu. 15 Temmuz tarihimize şanlı bir destan olarak kaydedilmiştir. Bu işgal girişiminden bizler çok ders çıkardık. Ders çıkarmakla birlikte unutulmaz dersler de verdik. Menderesi darağacında astıranlar Turgut Özal’a kan kusturanlar, Erbakan’ı konuşmadan susturanlar yine bir kurban istediler. Onlara yeni bir kurban vermeyeceğimizi net bir şekilde göstermiş olduk. Millet olarak ülkemize karşı girişilen işgal girişimini püskürttük. Fakat Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir diyen batılı kafaların boş durmayacağını iyi biliyoruz. Kullanışlı satılmışlar küresel güçlerin gönüllü köleleri farklı dönemlerde milletimize saldırmaktan sakınmayacaklar. Şehitler verdik Gazilerimiz var. İhanet cephelerinin Hedeflerinde Türkiye var.
Köleleştirmek istedikleri bir millet var. Ama bu dergiden onlara sesleniyoruz ki bu milleti asla köleleştiremeyeceksiniz. Bu aziz milleti yenemeyeceksiniz. Bu devlete asla diz çöktüremeyeceksiniz. Vatan nöbetimiz kıyamete kadar devam edecektir. Darbeci katillere, beyinleri ve ruhları satılmış hainlere karşı iman dolu göğsümüzü siper etmeye devam edeceğiz. Aynı Çanakkale’de olduğu gibi biz 15 Temmuz gecesi meydanlara çıkarken eşimizle dostumuzla helalleşerek çıktık. Dönmek üzere çıkmadık. Her namazda şahadeti duasının başına koyan bir milleti kim yenebilir? Kim esir edebilir? Pentagon’un Pensilvanya’nın üzerimizdeki hesapları hiçbir zaman tutmayacak. Onların hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır. Yarınlar bizim olacak. Türkiye’miz aydınlık geleceklere gebedir. Ülkemiz için üretmeye, koşmaya çalışmaya, devam edeceğiz
SELVİGÜL ŞAHİN
Gazeteci-Yazar
Öncelikle yapılan bu sinsice ve ihanet tohumlarıyla sarmalanmış hareketi darbe olarak görmediğimi belirtmek isterim. Şimdiye kadar ülkemizde pek çok darbe oldu. Bizim çocukluğumuzda gerçekleşen o günleri güçlükle hatırlıyoruz. Ama bu günlerde yaşadığımız katliamı kolay kolay unutamayacağımız kesin. Çünkü artık birer yetişkiniz, inandığımız değerler var. Evimiz, barkımız çocuklarımız ve kurulu düzenlerimiz var.
Hainler yıllarca bu topraklarda, bu vatanın ekmeğini aşını yiyip suyunu içerek içerden bizi vurmak için büyümüşler, örgütlenmişler. Bizler insanlık anlamında bu denli acımasız olabileceklerini hiç düşünmedik. Üniversite yıllarından bu yana ve son dönemde gerçekleşen darbe girişimleriyle biliyordum FETÖ’nün artık terörist bir yapılanmayla ülkenin tüm kurumlarına sızdığını. Ama bu derece acımasız olabileceğini hiç bir zaman düşünmedik.
Yapılan kalkışmayı darbe olarak kabul etmiyorum. Milletim genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle büyük bir milli mücadele savunması yapmıştır.
Bizim bu milli mücadele sonunda gıpta ile andığımız şehitlerimiz var. Hepsi bu vatanın has ve güzel evlatları. Ne mutlu onlara şehadeti yaşadılar.
Din algımızı, cemaatsel oluşumları daha iyi bir şekilde tahlil etmemiz ve sorgulamamız gerekiyor. Gerçekleşen acı olaylar bize bunu gösterdi. Anadolu’nun garip insanlarının evlatları nice vaatlerle alınıp askeri okullarda bir katiller sürüsü haline nasıl getirildi? Bu çok acı bir gerçek. Masum Anadolu çocukları ve büyük bir kandırmacanın içinde olan kitleler afyonlanmış halde şizofren sancılar içinde kıvranan, ölüm timleri yetiştiren Fetö’ye bağlılar. Bu yaşananlar gösteriyor ki, sosyologların, toplumbilimcilerin, din uzmanlarının, kanaat önderlerinin, düşünür ve yazarların bu konuda söyleyecekleri, araştıracakları pek çok konu ortaya çıkmıştır.
Milli mücadele ile Çanakkale’de destanlar yazan güzel halkımın torunları yine bu topraklarda destanlar yazdı hamdolsun. Geçit vermedi kahpeye, haine, kana susamışa. Şimdi yeniden yeniden dirilme ve kardeşlik, birlik zamanı. Şimdi meydanlara bir olmak, diri olmak hep beraber aydınlık yarınlara doğru yürümek için çıkıyoruz.
Her yandan kuşatılmış ülkemiz hami olmanın, vermenin, onurluca yaşamanın bedellerini ödüyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu halklarının da bir lideri olarak hamiliğini büyük bir cesaretle sürdürüyor. Rabbim bu millete zeval vermesin. Yüzyıllar boyun boynunu eğmemiş halkım küfrün ve hainliğin karşısında yine boynunu eğmeyecektir. Ve büyük şair Mehmet Akif Ersoy ne diyor: “Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.”
Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz
KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) Genel Başkanı
15 Temmuz 2016 gecesi yolları kesen, halkın üstüne ateş açan, Cumhurbaşkanı’na suikast düzenlemeye çalışan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayan, tepemizde savaş uçakları uçurarak milleti korkutmaya çalışan, 240 insanı öldüren terör örgütünün alçak darbe ve işgal girişimini Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu vatandaşları olarak birlikte sona erdirdik. Darbe girişiminin ardından devlete ve seçilmiş hükümete destek olmak amacıyla, Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla meydanları tıklım tıklım doldurduk. Çünkü milli birlik, beraberlik, bağımsızlık, haysiyet ve mücadele ruhu ile var olan bir ülkenin dünyaya örnek olmuş ve bir kez daha adını tarihi altın harflerle yazdırmış onurlu vatandaşlarıyız.
Demokrasiye, insan haklarına, milli iradeye, özgürlüğe ve insanlık onuruna inanmış, bu uğurda mücadele veren bir sivil toplum kuruluşu olarak, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) olarak, 15 Temmuz gecesinden itibaren bizler de bütün millet gibi Kısıklı’da nöbetteydik. Darbe girişimi sürecinde göğsümüzü kabartan, kadın olmanın şerefini bize bir kez daha hatırlatan Darbenin Kahraman Kadınları’nın hikâyelerini tüm dünyaya duyurmak için çalıştık, çalışıyoruz. Nene Hatun’un, Halime Çavuş’un, Şerife Bacı’nın şanlı torunları olan, darbe gecesi yaptıklarıyla canları da dâhil maddi hiçbir şeyi önemsemediklerini kanıtlamış vatan aşkıyla yanıp tutuşan o kahraman kadınları, Kısıklı’da ve Taksim’de düzenlediğimiz “Tanklardan Güçlü Kadınlar” programlarıyla meydanlara getirdik. Meydanlarda bulunduğumuz süre boyunca, darbe gecesine tanıklık etmiş o insanlarla röportaj yaparak yaşadıklarını kendi ağızlarından dinledik. Hikâyeleriyle ve kahramanlıklarıyla bu ülkede yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu bize tekrar tekrar hatırlatan muhteşem insanları gördükçe dedik ki: “Bu Vatana Canım Kurban!” Ve 7 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla, bütün siyasi partilerin temsilcilerinin, STK’ların, toplumun bütün kesimlerinin, kadınların, erkeklerin, çocukların, yaşlıların, gençlerin katılımıyla gerçekleşen, adeta bir mahşer provası olan Yenikapı Demokrasi ve Şehitler Mitingi’ne giderken herkese ellerine kına yakması için çağrıda bulunduk. Ellerimizde kınalarla gittiğimiz miting alanında, bir kez daha gördük ki, gerçekten de “Bu Vatana Canımız Kurban!” Şehitlerimizin bütün acısıyla, tarih yazmamızın bütün sevinciyle geçirdiğimiz bu süreç, tüm ulusun sonraki nesillere gururla aktaracağı bir destandır. Biz de bu sürecin bir parçası olmaktan onur duyuyoruz.
SENAİ DEMİRCİ
Gazeteci-Yazar
Kalplerin Zaferi: 15 Temmuz
On beş Temmuz’un sonrası, öncesi gibi olmayacak; eminiz. Artık kapı açıldı, perde yırtıldı. Ufkumuz gerçek bir fecre doğru kızıllandı. Koyu bir gece olarak bedeli ödenmiş parçalanmışlığımız, bir ‘duha’ şavkıyla onarıldı. Gövdelerimizi parçalayan tankların altından tek yürek çıktık. Bizi katleden şarapnel parçalarını çıplak avucumuzda eriterek yeniden dirildik. Bir ‘Mesih’ indi aramıza belli ki, hücre hücre diriltti bizi; ayrılıkları sildi, yabancılıkları yok etti, düşmanlıkları bitirdi, ruh üfledi bize.
Görünmez bir ipe dizildik inci taneleri gibi. Ümidin türküsü diye duyuldu sesimiz yeryüzünde.
Üzerinde hep savaşların, fitnelerin, kıyımların, adaletsizliğin olduğu şu yalnız gezegenin namusunu kurtardık. Uzayın bu mavi noktasında, milyonlara galaksinin etrafımızda el pençe dizilmesine değer bir erdem ortaya koyduk. Ete kemiğe bürüdük imanın izzetini. Allah adına var olmanın inceliğini yeryüzü sayfasına hiç silinmeyecek biçimde yazdık.
Artık 15 Temmuz’dan önceki gibi değil hiçbir şey, hiç kimse… Kâinat da öyle…
SEMİNE DEMİRCİ
Psikolog-Yazar
15 Temmuz Hesaplaşması
15 Temmuz gecesi sabaha kadar içimde bastırılmış acılar açığa çıktı, gözyaşı ve dua olup döküldü. Daha doğduğum sene adına muhtıra dedikleri darbe oldu, hayatım darbeyle başladı. Amasya’nın ücra bir köyünde çocuk da olsanız darbe gelir sizin çocukluğunuzu çalar, birden büyürsünüz, çocuk bedeninize büyüklerin acılarını yüklerler. Sonrası malum. Sokakların güvensiz olduğu, sağcı-solcu, Alevi-Sünni kavgasında insanlarımızla birlikte çocukluğumuz da vuruldu. 12 Eylül günü durdurulabilen kan, her nasılsa 11 Eylül’de akıtıldı. Sonrası yine malum. Bir sağdan bir soldan gencecik fidanların aşılması adaletin yeter şartı kabul edildi. Birçok insan kayboldu, birçoğu da insaniyetten nasipsiz muamelelere maruz kaldı, insan olduklarına utandırıldılar.
Ortaokula başlamıştım o yıllarda. Sonra her nasılsa durulur diye beklediğimiz çatışmanın başka bir safhasına geçildi. PKK terörü ateşlendi. Ben lisedeyken artık laik-dindar ayrışması gıdıklanmaya başladı, derken başörtü yasaklarıyla iyice alevlendirildi. Lise sonda sınava gidecekken bir karar verdim. Eğer başörtülü almazlarsa girmeyecektim salona. Elhamdülillah, başörtülü girdim, kazandım üniversiteyi. Benim üniversitemde sorun yoktu güya ama kardeşlerim aynı muameleyi görmüyordu. Derken yine yasaklar geldi ve ilginç bir darbe daha yaşadık. 28 Şubat post modern darbe. Herkesin fişlendiği, yaftalandığı, insafsız kıyımların yapıldığı, neredeyse kimseye hayat hakkı tanınmadığı ve etkisi 1000 yıl sürecek denen yapıldığı bir darbe. Bu sırada benim iki çocuğum vardı artık ve çocuklarım da benim gibi darbenin soğuğunda başladılar hayata.
Ve bugünlere gelindi, zor aşamalardan geçtik, yeni kalkışmalar yaşadık. 17-25 Aralık’ta farklı bir safhaya geçmişti darbe kalkışması. Artık dedim ki konvansiyonel darbe olmaz ülkemde. Meğer erken konuşmuşum 15 Temmuz gördüğümüz darbelerin en şerefsizi oldu. Elinde silahı olan sözde askerler sivil halka doğrulttu namlularını ve nice canlar verilerek artık darbelerden yorulmuş milletin karşı durmasıyla darbe tarihi-ümidim bu-sona erdi. Çocuklarımız o gün birden bizim yaşadıklarımızla tanış oldular, büyüdüler. Lakin silahla vuramadıkları kardeşliği yaydıkları fitne ateşiyle her gün bombalamaya devam ediyorlar.
TÜRKAN ÖZTÜRK
Hâbil ile Kâbil’in mücadelesiyle başladı yeryüzünde Hak ve bâtılın kavgası. Dünyada Hâbil – Kâbil ayrışmasından bu yana devam eden imtihan sürecinde, hangi zaman ve mekân diliminde olursak olalım, bulunduğumuz taraf ve davamıza bağlılığımızdır bizim KUL oluşumuz veya olmayışımızın göstergesi.
Cennet Vatanımız ve farklı coğrafyalarda yaşayan İslam toplumları, inanç kisvesi altında yapılan dehşet verici planlarla ve yine inanç kisvesi altında yaşatılan vahşet ile büyük imtihanda…
Sağlam inancı ve birikimiyle her akl-ı selim’in tahlil edebileceği tablo, çarkın içine bilerek veya bilmeyerek dâhil olan birçok insanı da sürüklüyor peşine. Rabbimizin koyduğu kurallara ve doğrulara alternatif üreten azgın zihniyetler, her zaman mürid bulmuştur kendine iblisin desteği ile. Hepimizin hüznü ise; bu bâtıl faaliyetlerin, inancı samimi insanların temiz duygularını ele geçirmek için her yöntemi meşrû görmeleri ve ne yazık ki başarılı olmaları…
Doğru tek olmasına rağmen, alternatif doğru arayışlarıyla karışan beyinler, çalkalanan yürekler ve şeytanın emrine giren nefisler sayesinde, Rabbin rızası dışındaki kabullerin, hoşa gitme arayışlarının, dünyalık sevdaların neleri kaybettirdiğini görüyoruz bu günlerde, içimiz acıya acıya. İçimiz acıyor, yüreğimiz kanıyor…
Farklılıklar her zaman saygıya muhtaçtır rüştünü ispat için; fakat bu farklılıklar mukaddesâta dokunan ve hatta yok etmek gayesi güden cinsten ise, hiç kimse kusura bakmasın. Köstebeklikle kurulup geliştirilen ve şimdi ne hazin ki yine aynı metot ile omurgasızlık mesleğine halkalar eklettirenler için çok cümle var yazabileceğimiz, fakat YARATAN’dan ötürü Yaratılanı sevmişiz bir kere… Ve devam edeceğiz sevmeye, tıpkı VATAN’ımızı sevdiğimiz ve uğruna canımızı her zaman vereceğimiz gibi…
Mesele VATAN ise vazgeçemeyeceğimiz şey yoktur, vazgeçeriz…
Köstebeklik ve omurgasızlıklarıyla mukaddesâtımıza dokunan ve hatta yok etmek gayesinde olan gürûha tavsiyemdir ki; RABB’imin Kelamı ile ferahlatıp arındırın gönlünüzü.
Emin olun bıraktığımız yerde bekliyor olacağız sizi.
YILDIZ RAMAZANOĞLU
Gazeteci-Yazar
Bakara Sûresi’nin başında müminlerin sıfatları sayılırken gaybe iman etmenin, konuşunca doğruyu söylemenin, namazı dosdoğru kılmanın yanı sıra akletmek de en başta zikredilir. Akletme hak ve mesuliyeti başkasına devredilemez. Fakat ne yazık ki lider, şeyh önder mitleriyle İslam dünyasında milyonlarca insanın aklını iradesini bir kişiye teslim etme geleneği var, sorgulanması gereken. Maksadını aşan biat kültürünün ileri noktasında, “hedef için her yol mübah” düşüncesi asıl gücün ahlaki güç olduğunu unutturdu, asli değerlerin yitimine sebep oldu. Kaldı ki zaten hiçbir ulvi hedef, alçakça vasıtaları meşru kılamayacağı gibi nice aşağılık vasıtalar ulvi hedefleri yerle bir etmiştir. Ahlaki olarak ne kadar güçlüysek şiddete o kadar az ihtiyacımız olur. Gücün yapamadığını alicenaplık diğerkâmlık cesaret fazilet yapar ki bu 15 Temmuzda kahraman halkın hepimize yaşattığı muhteşem güçtür. Evlerinden fırlayıp ateşin en yoğun olduğu yerlere koşan insanlar ahlaki gücün, Allaha sığınmanın ne büyük bir güç olduğunu gösterdiler.
Fetö kendini saklamayı yalanı mübah görerek, çalıntı sorularla suç ortaklığı yaratarak en baştan geri dönülmez yollara soktu gençleri. Şimdi temiz bir topluluk inşa etmenin İslâm dünyasındaki çürüme noktalarını tespit edip onarmanın zamanı. Bu darbe yaşamsal öncelik sıralanmasında, fikri olunluğun gelişmesinde, mevcut dünya sistemiyle ilmen ve kalben mücadelede bir devrime yol açar inşallah. Uzlaşma kültürümüzü pekiştirir yeniden.
………………….
Daha fazlası; Seyyide Dergisi 45. Sayıda. Abonelik için tıklayın.