“Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan salâ seslerini
bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum.”
Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı
Bir gece vakti minarelerden salâlar okunmaya başladığında ürperdik! II. Mahmud yeniçeri ocağına karşı cihat mı ilan ediyordu? Yeni bir Kurtuluş Savaşı mıydı yoksa! Tarih 15 Temmuz 2016 gecesini gösteriyordu. Elimiz kalbimizde müezzinle beraber tekrarlayarak dinledik salâyı, Kutlu Nebi’nin adını duymak sakinleştirdi bizi. Dualar dualara, salâlar salâlara, tekbirler tekbirlere eklendi gece boyu. Bomba atıldığını düşündüren korkunç seslerle sarsıldığımızda büyüklerimizin gök gürültüsünü işittiklerinde ya da deprem olduğunda yüksek sesle salavat getirmelerini hatırladık. F-16 jetleri üzerimizden alçak uçuş yaptıklarında döküldü dudaklarımızdan Efendimizin adı…
***
Kur’ân-ı Kerîm’de “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzâb, 33/56) buyuruluyor. Arapça’da dua ve namaz anlamlarına geliyor salâ-salât. Yaygın anlayışa göre Allah’ın ve meleklerin Hz. Peygamber’e rahmet ve selâmı, kulların Efendimizi methetmesi, onun şefaatini dilemesi, aile fertlerine ve yakınlarına dua etmesidir. Farklı tertipleri olan besteli veya serbest şekilde okunan metinlere verilen genel isme salâ deniliyor.
Salânın bildiğimiz haliyle dinî hayatımıza girmesi ezandan çok sonra olmuştur. Hazreti peygamber zamanında salâ ve salâvâtın musikili bir uygulamasından söz edilmemektedir. Bazı kaynaklarda ilk Cuma salâsının 1300-1301yılında Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun zamanında okutulduğu geçmektedir. 1389 yılında el-Melikü’s-Sâlih b. Eşref Zeynüddin II. Hâccî döneminde ise akşam ezanı dışında bütün ezanların ardından salâ verme usulü konulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda başta cami ve tekkeler olmak üzere çeşitli yerlerde yapılan törenlerde bazen bir kişi tarafından, bazen toplu halde okunmuş, okundukları yere ve zamana göre “sabah salâsı (cihad salâsı), cenaze salâsı, cuma salâsı, bayram salâsı, salât-ı kemâliye, salât-ı ümmiye ve salât-u selâm” gibi değişik adlarla almıştır. Ayrıca cuma gecelerinde, kandillerde, sahur zamanı, doğumda, nikahta, hacı uğurlamada salâ verme geleneği bu topraklarda yüz yıllardır yaşatılmaya devam etmiştir.
Osmanlı döneminde sabah salâsının “cihâd salâsı” olarak da adlandırıldığı ve cihâda çıkılacağı zaman her beldede bu salânın okutulduğu, halka cihâd müjdesinin verildiği ifade edilmektedir. Her zaman düşmanlarla yapılan savaşlar için verilmemiştir salâlar; 1826 yılında Sultan II. Mahmud Han yeniçeri ocağını ortadan kaldırmak için yeni ordusuyla mücadele başlattığında, İstanbul semalarında yankılandı salâlar.
Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı yapılırken de salâlar verildiği bilinmektedir. Bütün bunlarda iletişimin bu kadar yaygın olmadığı dönemlerde önemli duyuruların minarelerden okunan salâların ardından yapıldığı anlaşılmaktadır.
***
15 Temmuz akşamı ülkenin belini bükmek ve ateşe atmak isteyenler ne Çanakkale Savaşındaki gibi İngilizler ne de İzmir’i işgal eden Yunanlılardı!
Yaşanılan olağanüstü saatlerde Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez son derece yerinde bir talimat verdi “din gönüllüsü” mesai arkadaşlarına. Onun işaretiyle bütün imam ve müezzinler camilerine koştular. Bu mübarek görevi ifa ederken bir başka çıktı müezzinlerin sadâsı. Milletimizin maneviyatını yükseltmek ve birliğini muhafaza etmek için saat başı okundu salâlar. Ardından yapılan duyurularda halkımız, vatanını korumak, milli iradeye sahip çıkmak için hep birlikte şer güçlerle mücadeleye davet edildi. Sadece bir darbeye değil aynı zamanda gizli bir işgale karşı direnişe çağrıldı millet.
Kadını, erkeği, genci, yaşlısı tekbirler getirerek meydanlara çıkıp tanklara, bombalara ve mermilere karşı vücutlarını siper ederek şehadete koştular. İnsanların kalbine cesaret, güven ve sekinet duygusu indirdi Yüce Allah; tıpkı Bedir’de müminlerin kalbine indirdiği gibi. Hak-batıl mücadelesinde melekler ordusuyla Peygamberimize yardımda bulunan Rabbimiz, bu defa da milletimizi kuşattı rahmetiyle. Elhamdülillah.
Sadece ülkemizdeki seksen beş bin camiden değil, Kuzey Kıbrıs’dan, Bosna’dan, Üsküp’ten, Kerkük’ten yükseldi salâ sesleri. Kâbe imamının yaptığı “Allah’ım bize Türkiye’de yardım et, bizi muzaffer kıl!” duasına bütün Müslümanlar ümmet olma bilinciyle yürekten “Amin” dediler.
Yazı kaleme alındığı sıralarda darbe girişimi atlatılmış olmasına rağmen yatsı vakti salâlar okunmaya devam ediyordu. Şehitlerimiz için okunan bu salâlar aynı zamanda milletimizin rehavete kapılmadan birlik ve beraberlik içinde mücadeleye devam etme azmini diri tutuyordu.
Milletine ve devletine silah çekip ölenlerin ise ne salâdan ne cenaze namazından bir nasibi olmamıştır…
İMRAN ELAGÖZ TAŞKIN
Daha fazlası; Seyyide Dergisi 45. Sayıda. Abonelik için tıklayın.