Fatma Toksoy: Perihan hocam, sizleri uzaktan da olsa yıllardır tanıyorum. Öncelikle başınız sağolsun. Şehidimizin şehadeti mübarek olsun. Bilirim ki siz metanetli ve dindar bir annesiniz. Çocuklarınızı da Allah yolunda dini bilgilerini tam anlamıyla vererek yetiştirdiniz. İki aslan gibi evlattan birini bu vatan için şehit verdiniz. Diğerini de gazi… Ne hissediyorsunuz, öncelikle bunu öğrenebilir miyiz?
Perihan Yiğit: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Gerçekten de Allah’ın adıyla, Allah için, vatan için, bayrak için İslâm için, gelecek nesillerimizin namusuyla La ilahe İllallah Muhammeden Resûlullah sancağı altında, barış huzur mutluluk içinde yaşaması için ecdadımızın vermiş olduğu mücadele ruhu ile bir nesil bir evlat yetiştirmeyi Rabbim Perihanlara, Ayşelere Fatımalara nasîb etsin. Bunu böyle bilmeyi anlamayı Rabbim hepimize nasîb etsin inşallah.
Elhamdülillah şunun bilincindeyiz ki Çanakkale’deki o gülleyi tek başına topun ağzına koyan Seyit onbaşındaki iman bu günün Erkanların da Alperlerin de bu günün gençlerinde idi. Vatan millet savunmasıydı, ilahi bir davetti. Bir emirdi. İslâm birliğinin korunması için İslâm’ın yeryüzünde tek din olması Kur’an’ın hâkim olması için verilen mücadele can verme, kurbanları bu yolda Allah’a teslim etme günüydü o gün.
Anneydim çocuklarını şeyhimin bahçesine yıllar önce teslim etmiş bir ana. Onu annenin anlatması nasıl olur ki. Evliyanın bahçesindeki bir goncayı bir gülü anlatmak, Şeyhin yetiştirdiği onun terbiyesiyle Rabbimin huzuruna hazırlanan bir yiğit, her anlamıyla korunan bir kul…
Fatma Toksoy: Perihan hocam olay günü evlatlarınızı nasıl yolladınız Külliyeye? Siz de çıktınız mı sokaklara? “Söz konusu vatandır oğul! Kadını erkeği olmaz! Allah’ın izni ile bizde geliyoruz…’’ dediğiniz söyleniyor? Hakikaten böyle mi dediniz, o günü anlatır mısınız?
Perihan Yiğit: O gündü kanlı ama sonu zafer olan gün. Acı ama… Mutlu gün… Telefon geldi. İslâm âlemi için kardeşin kardeşi yok etmeye çalıştı darbenin, Kerbelâ’nın haberi geldi. Hemen Erkan’ın evine gittim. Erkan yatıyordu. Hemen ona: “oğlum kalk darbe oluyormuş!” dedim. Hemen kalktı. Fatihin askeri gibi ve: “ne darbesi” dedi. Hemen televizyonu açtık askerin hükümeti düşürmek için yürüdüğünü, darbeyi öğrendik. Cumhurbaşkanı bütün herkesin sokağa çıkması için talimat veriyordu. Erkan hemen cemaatteki abileri, arkadaşları aradı sokağa çıkmak için. Bende hemen Tarık Ziyansız enişteyi aradım. Hüseyin babam da sokağa çıkın emrini vermiş, bunu duyunca Erkan’ım, yiğidim hemen naralar atarak, “kimin şeyhi ya, kimin şeyhi, kimin reisi!” diyerek ilahi davete cevap verdi. Volkanı, Erkan’ı, Alper’i… Sultan Baba cemaati bir araba doldurdu. Atalarından almış oldukları vatan millet savunma ruhuyla tekbirlerle şehadete yürüdüler. Bize siz kalın dediler. “Söz konusu vatandır oğul! Kadını erkeği olmaz! Allah’ın izni ile bizde geliyoruz…” dedim.
Ailece oradaydık. Hakanım, Hakan Yiğit, Ak ocaklardan seslenip gençleri çocuklarını yanına alarak Ak parti Genel Merkezi önünde bir otobüsün üzerinde halkın bir olması tek olması, savunmaya geçmesi için konuşma yapıyor. Anlamıyorum ki kimi kime karşı savunmaya çağırdık? Tarih neyi yazıyordu? Anlayamadık. Cesaret işiydi, iman işiydi, otobüsün üzerinde uçaklara mikrofonla kafa tutmak.
Erkan’ım… Bir insan şehadete böyle yürürmüş besbelli. Helalleşerek. Hoş helalleşecek neyi var ki? O hayatı boyunca âmânın gözü, sakatın ayağı, ablalarının gardaşı, gariplerin yoldaşı, kimsesizlerin sahibi olmuş, şeyhim onu öyle yetiştirmiş çok şükür. İnsan ömründe hiç mi kimseyi kırmaz incitmez? Öyle gitti, “Ölmek var dönmek yok!” diyerek öyle gitti. “Allahu Ekber!” diyerek… Beştepe’nin külliyenin önünde nöbetindeydi. Görevindeydi. Sabah namazını kılıp namazdan sonra buluşmuş Rabbimle sanki kurmuş oldukları zikirde. Ya Rabbi ne güzel bir şehadet! Önce namaz, sonra zikir arkasından da “La ilahe illallah” diyerek, gülerek Peygamber (s.a.v.)’le buluşmak… Manevi, uhrevi dünyanın güzelliklerini seyrettiği için miydi o gülüşü? Belki, hiç ömrü boyunca böyle gülmemişti, anladım ki bu gülüşü gerçekmiş, öbürleri sahte…
Ne diyeyim, Vatan sağ olsun!
Röportajımıza Saliha Yiğit Hanım dâhil oluyor o sabahı anlatmak için. Saliha Hanım Şehidimiz Alper Kaymakçı’nın ablası, gazimiz Volkan Yiğit’in de sevgili eşi. O da anlatıyor o günü…
Saliha Yiğit: Biz evin hanımları da Kızılay Meydanı’na gittik. Hain uçaklar alçaktan uçuyor, hain tanklar arabaları ezmiş, haince ses bombaları atılıyor. Ya Rab, bu ne gece! Hz. Hüseyin’e tuzak kuran hain Kûfeliler mi gelmişti? Bu meydanlar Kerbelâ Meydanı mı olmuştu? Bizler durmadan elde dilde tesbih, şeyhimin dediği gibi “Ve mekeru ve mekerallah vallahu gayrul makirin.” âyetini çekiyorduk. Sabah namazını kılıp geri dönmek için metroya bindik. Metroda giderken karşıda koyuca yoğun bir şekilde göğe yükselen dumanlar gördük. Etraftakiler Külliye’nin orası deyince içime bir sızı düştü. Meğer o dumanla birlikte kardeşim Alper’imin ve Erkan Abimin ruhu da göğe yükselmiş. Aynı yerde, aynı bombada, aynı şerefle sen bu tarafı ben de bu tarafı koruyayım der gibi birbirlerine çaprazlama düşmüş şehitlerim. Onlarla gurur duyuyoruz. Onlara hiç durmadan dua ediyor Ümmeti Muhammed. Biz de biliyoruz ki yüreğimiz yansa da, her geçen gün özleminiz artsa da Ümmetin bu duaları önümüze, arkamıza, sağımıza, solumuza, üstümüze, altımıza birer kalkan olup bizleri şerlerden koruyacaktır. Alper’imin (Alper Kaymakçı) elbiseleri geldi. Kanlı gömleğini bağrıma basıp öpüp ağlarken “Ağlama ablam birçok masum kanı döküleceğine, akan benim kanım olsun.” deyişini duyar gibi oldum. Erkan Abimin parçalanmış elbiselerine yüreğim dağlanarak bakarken “Üzülme kardeşim vatan parçalanmadı ya, parçalanan benim elbiselerim olsun” dediğini hissettim.
Fatma Toksoy: Üzülmemek, hislenmemek elde değil bütün bu konuşmalardan sonra. Ancak bir vazifemiz var, şehidimize, gazimize karşı ve okurlarımıza şahitlik etmek için o günü anlattırmak zorundayız. Acılarını artırsam da aflarına sığınarak sormaya devam ediyorum. Perihan hocam, Mavi Marmara hikâyesi söylenmekte epeydir? Hangi evladınızdı Mavi Marmara ile şehit olmaya gitmek isteyen? Anlatır mısınız?
Perihan Yiğit: Her iki evladım da Mavi Marmara’yla Gazze’ye gidip orada şehit olmayı arzulamışlardı. O zaman kısmet olmadı ama ikizlerimden birine. Erkan’ıma şehadet 15 Temmuzda nasip oldu.
Fatma Toksoy: Volkan Yiğit, sevgili gazimiz, olayı sizden öğrenebilir miyiz? Erkan nasıl şehit düştü? Ve siz nasıl yaralandınız?
Volkan Yiğit: Darbeyi ilk duyduğum andan itibaren arkadaşlarla bir araya gelerek meydanlara inme kararı aldık. Ben dükkânda idim, ikizim Erkan ise evde yatıyordu. Annem Erkan’a: “Oğlum kalk darbe oluyor sen hala yatıyor musun?” diyor. Şaşırıyor Erkan. Neyse, arkadaşlarla onu aldık ve istikameti Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne çevirdik gidene kadar ağızlarda tekbir, kalplerde dualarla yola devam ettik. Külliye önüne saat 23: 30 civarında vardık tam o esnada rütbeli askerler direnen millete kurşun sıktı ve bir genci o anda şehit etti. Biz bir adım geri atmadık devam ettik, ya taraf olacaktık ya da korkudan dolayı geriye dönüp bertaraf olacaktık. Allah yüreğimizdeki korkuyu aldı. Hiç bir şey umurumuzda değildi daha da ileri gittik dönmedik, hoş zaten dönmek için geri adım da atmadık ki… Biz Cumhurbaşkanlığı giriş kapısında, arkadaşlarımızdan bir bölümü de polis noktasında bekledi. Gece ilerleyen vakitlere kadar muhabbet ve şiirlerle, dualarla, zikirlerle sabah ezanına kadar devam ettik. Ezan okundu Erkan hadi namazı kılalım dedi. Kalktık namaz kılmaya. Tam o an Skorsky helikopterlerden saf halindeki millete bomba atıldı. Herkes dağıldı, biz namaza devam ettik. Uçaklar üzerimizden alçak uçuşlar yaparken, helikopterler etrafa ateş açarken, polisler de onlara karşılık verirken, üzerimizden mermiler uçarken bile biz geri dönmedik. Derken gün ışıdı. Güneş doğdu. Bir f16 roketiyle ilk füze Jandarma Genel Komutanlığı’na atıldı. Biz oradaki insanları görünce yardım istedik. İtfaiye ve ambulansa seslenirken geri dönmedik, bir adım geri adım atmadık, kaçmadık… İkinci füze bizim üzerimize düştü ikizim Cumhurbaşkanlığı Külliye Camii’nin önünde Şehadet şerbetini içmiş. Ben ise omuzuma gelen bir şarapnel ile gazi oldum. Öldük, yaralandık ama geri dönmedik. Zaten o gün biz oraya ÖLMEYE gittik, sırf çocuklarımız yaşasın diye, bu ülke bir 80 yıl geriye düşmesin diye… Ogün meydanlara inenler ölmek için gitti, şehit olmak için gitti. Ama Allah isteyene değil istediğine verdi şehitlik mertebesini… Diyeceksin ki bir daha darbe olsa gider misin ikizim Erkan’ı kaybetmemi bilmeme rağmen yine ilk gidenlerden olurdum, sonradan kutlama yapanlardan değil. Zaten Başkomutan emrettikten sonra gitmeme gibi bir lüksüm olamazdı. Bizim davamız da yolumuzda belli biz Cumhurbaşkanı için can da veririz can da alırız!
Fatma Toksoy: Bu defa da Şehidimizin sevgili eşi Sevgi Yiğit hanıma soruyorum: Sevgi Yiğit hanım, size de ne diyeceğimi bilemiyorum. Düğümleniyor boğazımda sorular. Ama sizlerin cevapları bu olayı anlatmanız ileride tarihe tanıklık edecek ve şehidimizi ebediyen yaşatacak inşallah. Eşinizin şehit olduğunu ne zaman duydunuz? Ve bu konuyla ilgili hislerinizi duygularınızı öğrenebilir miyim?
Sevgi Yiğit: Şehitlik peygamberlikten sonra en güzel makam. Tarifi zor şu geçici dünya hayatını düşündüğüm zaman acısı ağır, özlemi çok büyük… Fakat asıl ebedi yurdumuz gelince aklıma acımın hafiflediğini hissediyorum. Biliyorum ki benim şehidim bu dünyadaki görevini en güzel şekilde yaptı. Belki arkasında iki yetim bıraktı ama eğer bu dava için yola çıkmasaydı, bu dava uğruna şerefli kanını akıtmasaydı Suriye’de ırzına geçilen, Filistin’de açlığa ve susuzluğa mahkûm edilen kardeşlerimiz, çocuklarımız gibi bizler de kâfirin çizmeleri altında ezilecektik. Elhamdülillah ben biliyorum ki 15 Temmuz’da şehidimin ve tüm şehitlerin kanı Ümmeti Muhammed’in umudunu yeşertti. Bundan bir kaç gün önce şehidimin kanlı elbiseleri geldi içim yandı hem de ne yandı ama!!! “Ey şehidim! Rabbimin katındaki şahitlerin ne kadar mukaddes!!!” diyebildim sonra. Hz. Hamza gibi arkasından vurulmuş, şarapnel parçaları sırtından vurmuş şehidimin. Hz. Hamza ile mahşerde haşrolursun inşallah. Çok severdi şehidim Hz. Hamza’yı. Belki de bu muhabbet onu bu güzel makama getirdi. Ne diyebilirim ki; ben bu saatten sonra yansam yansam kendi akıbetime yanarım. Bizi de bulur mu şehadet, kavuşturur mu ahirette şehidimle? Allah şehidimden ve bütün şehitlerimizden razı olsun. Şerefli bir makam şehit hanımı olabilmek. Rabbim bu mukaddes ve ağır makamı taşıyabilme kolaylığı versin zayıf bedenimize.
Fatma Toksoy: Sevgi Hanım, verdiğiniz demeçlerde “Ben bu saatten sonra kendimi eşime layık bir eş olmaya, bu vatana, millete hayırlı evlat yetiştirmeye adayacağım.” demişsiniz. Verdiğiniz bu kararla nasıl metanetli bir şehit eşi olduğunuzu dosta düşmana göstermişsiniz. Bize de bundan bahseder misiniz? Sizi üzmeyeceksem?
Sevgi Yiğit: Evet, Ben bu saatten sonra kendimi eşime layık bir eş olmaya, bu vatana, millete hayırlı evlat yetiştirmeye adayacağım. Yarımı kaybettim. İki çocuğumuz var. Çocuklarım için ayakta duracağım. Onları bu vatana, millete hayırlı bir şekilde yetiştirmek için çalışacağım. Vatanımız sağ olsun. Çocuklarımdan birinin adı Recep Tayyip. Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde oğlumuz oldu. Eşim, oğlumuzun adını Recep Tayyip koydu. Biz can verecek kadar çok seviyoruz onu. Allah bizim ömrümüzden alsın, ona versin.
Fatma Toksoy: Volkan Yiğit, sayın gazimiz, ikizinizden ayrıldınız ve bu konuda acınızı dile getirirken “ben o idim o da bendim” dediniz. Şimdi günleriniz onsuz nasıl geçmekte?
Volkan Yiğit: İkizimin şehit oluşunun ardından günler çok zor geçiyor. Sabah kalkıyorsun, yüzünü yıkıyorsun aynaya baktığında onu görüyorsun karşında. Çünkü ben o idim, o da bendi. 35 senemiz hiç ayrılmadı. Aynı anda askere gittik, aynı anda nişanlandık, aynı anda evlendik, aynı anda çocuklarımız oldu. 35 yıldır aynı yerde çalışıyoruz, hiç ayrılmadık. Ta ki o uçağın, attığı son bombanın bizi ayırmasına kadar…
Şimdi ne haldesin dersen her abdest aldığım da ayna karşısında ikizim ERKAN’ı görüyorum çünkü o bendi ben ise o… Ne diyelim REİS sağolsun…
Fatma Toksoy: Cumhurbaşkanımızın kızı Sayın Sümeyye Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın ziyaret etti sizi, ne diyeceksiniz bu konuda, hislerinizi alabilir miyim?
Perihan Yiğit: Acımızı paylaştı. O geceyi anlattık, o da bize anlattı. Ağladık, dua ettik. Cumhurbaşkanımızın kızı da çok mütevazı bir insan. Gelmeyebilirdi de ama geldi sağ olsun. Bize yalnız olmadığımızı hissettirdi.
Fatma Toksoy: Volkan Yiğit, sayın gazimiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı rahmetli kardeşinizle beraber çok sevdiğinizi söylüyorsunuz her cümlenizde… Bize bunu, bu sevgiyi anlatabilir misiniz? Cumhurbaşkanımız sizlerin demeçlerini sözlerinizi izleyince ağladı ve gazetelerde haber olarak geçti, ağlaması. Onun ağladığını öğrendiniz mi? Ne diyeceksiniz bu konuda?
Volkan Yiğit: Böyle bir darbe girişimi bir daha olsa engellemek için en önde koşarım. Bizim her şeyimiz o. İkizimin, Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde oğlu oldu. Oğlunun adını Recep Tayyip koydu. Biz can verecek kadar çok seviyoruz onu. Allah bizim ömrümüzden alsın, ona versin.
Zaten Başkomutan emrettikten sonra gitmeme gibi bir lüksüm olamazdı. Bizim davamız da yolumuzda belli. Biz cumhurbaşkanı için can da veririz can da alırız Ogün vatan bir toprak parçası değildi vatan o gün al bayrak ta değildi o gün VATAN Recep Tayyip Erdoğan’dı ona bir şey olsaydı zaten vatan diye bir şey kalmayacaktı Biz üzerimize düşen görevi yaptık.
TRT deki programda Cumhurbaşkanı bizim videoyu izlerken ağladı ben de onu öyle görünce ağladım, üzüldüm. Biz o üzülmesin diye meydanlara çıktık onun bir damla gözyaşına dünyayı yakarız. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldiğimizde “Sizi üzmek istemezdim” dedim o da: “Peygamber Efendimiz de şehitlerimiz için ağladı. Onlar da benim şehidim sizler de benim gazimsiniz” dedi. Allah Recep Tayyip Erdoğan’ı BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN
Allah sizlerden razı olsun. Şehidimize, şehitlerimize rahmet duasıyla… Bizler, bu millet, şehit ve gazilerimize minnettardır. Allah sizlerden razı olsun…
Devamı ve daha fazlası; Seyyide Dergisi 45. Sayıda. Abonelik için tıklayın.