Search for content, post, videos

Zulme-Zalime Faaliyetleriyle Duvar Olan Mücahide: Av. Gülden Sönmez

Gülden Sönmez, avukat, insan hakları savunucusu, resmi arabulucu, aktivist. Nerde bir zulüm var orada Gülden Hanım en ön saflardadır. Gülden hanım, 04.01.1969’da Sivas’ta doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. İki üniversite mezunudur.  Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.

1989-1991 yılları arasında bir yazılım şirketinde projelendirme ve pazarlama alanında, 1992-1995 yılları arasında da bir mühendislik şirketinde analiz ve raporlama üzerine çalıştı. 1996 yılında avukatlığa başladı. Serbest avukat. Aynı zamanda son 11 yıldır İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı İHH’da Mütevelli Heyeti üyesidir ve İnsan Hakları ve Hukuk Komisyonu Başkanlığını yürütmektedir. İnsan hakları ile ilgili aşağıdaki alanlarda teorik ve pratik çalışmaların içinde yer almıştır. Yaşam hakkına yönelik ihlaller, Din ve vicdan özgürlüğü, İfade özgürlüğü Haksız gözaltı ve yakalamalar, İşkence, onur kırıcı muamelenin önlenmesi ve sorumluların cezalandırılması, Ayrımcılığın, İslamofobinin önlenmesi, Eğitim hakkı, Cezaevleri,  Çocuk Hakları, Engelli Hakları, Mülteci Hakları, Çalışma Hakkı, Örgütlenme Özgürlüğü, Başörtüsü yasağı gibi konularda 1996’dan bu yana çalışmaktadır. Çeşitli konularda seminer, rehberlik, bilgilendirme, arabuluculuk gibi rehberlik hizmetlerinin yanı sıra hukuki konularda da çalışmaları olan Gülden Hanımın ayrıca Temel Belgelerde İnsan Hakları Konulu (Av.M. Balcı ile birlikte) bir kitabı da bulunmaktadır.

Bu kadar aktif bir o kadar da fedakârane çalışan bu aktivistimizi tanımak tanıtmak istedim. Özellikle de gündemimizde bulunan Halep, mülteci, muhacir gibi hususlarda bizleri aydınlatmasını istirham ettim. İşte kendisiyle yaptığımız bu güzel hasbihalden sayfamıza damlayanlar… Gülden Sönmez hanıma onca yoğunluğunun içinde bize vakit ayırıp sorularımızı cevapladığı için müteşekkirim.

 

Fatma Toksoy: Gülden hanım, aslında konumuz ağırlıklı olarak Halep ve mülteci meselesi.  Biz sizi Mavi Marmara olayından ve daha sonra da sosyal medyada yürütülen bizim de protesto tweetlerimizle desteklediğimiz Tacikistan’da hukuk dışı yöntemlerle gözaltına alınmanız dolayısıyla tanıyoruz. Ne oldu Tacikistan’da? Neden gözaltına alındınız?

Gülden Sönmez: Tacikistan’da İslâmî Hareket yöneticilerine, hukukçu, gazeteci ve ilim adamlarına yönelik operasyonlar olmuş ve haksız gözaltında tutulan kişiler ile ilgili işkence yapıldığına dair kuvvetli emareler vardı. Bizler de gerek tutulan Müslüman kadınlar gerekse diğer kişilerle tutuldukları cezaevlerinde görüşmek ve araştırma yapmak üzere Tacikistan’a gittik. Gerekli girişimlerde bulunduk. Ancak Tacikistan istihbarat ekiplerince bulunduğumuz yer basıldı ve silahlı istihbarat elemanlarınca tutulduk. Zira mahpus tuttukları ve işkence yaptıkları kişilerle ilgilenmemiz Tacikistan yönetimini rahatsız etmişti. Oldukça zorlu bir 12 saat geçirdik. Ancak hem Türkiye’nin resmi girişim ve çabaları hem tüm Türkiye’den ve birçok ülkede bizim tutulmamızın gündem olması, dua ve tepkilerin Tacikistan yönetimine yoğun bir şekilde ulaşması sonucunda kurtulduk. Bizim tutulmamız tüm dikkatleri Tacikistan üzerine çevirdi ve orada tutulan ve işkence gören Müslümanlar tüm İslâm dünyasının gündemine geldi ve bu baskılar sonucunda tutulan Tacik kadınlar serbest bırakıldı.   .

Fatma Toksoy: Mülteci kimdir? Muhacir kim? Bu kavramları açıklar mısınız? Sizce, Suriyeli kardeşlerimiz Mülteci mi? Muhacir mi?

Gülden Sönmez: Öncelikle şunu belirtelim ki mülteci İslâm hukukunun bir kavramı değildir. İslâm hicret kavramını tanımlamış hicret edene muhacir demiştir. Mülteci kavramı bugün Türkiye’nin ve uluslararası hukukun kullandığı bir kavramdır. Tanımlamaları, bu nedenle de uygulamaları farklıdır. Muhacir, kelime anlamı itibariyle bir yerden başka bir yere göç eden kişidir. Bu, İslâm’da bir durum ve statü ifade eden bir kavramdır. İslâm kaynaklarından çıkarılabilen tanımı ise “zulüm ve baskılar nedeniyle İslâm’ı tamamen yaşayamayan ve bunun için mücadele edemeyen, başkaca çaresi kalmadığından Allah için tüm kurulu düzenini ve yakınlarını terk ederek göç eden kişi” olarak belirtilebilir. Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyeti hicretten bahseder; hicret İslâm’ın ilk dönemlerinde de daha önceki peygamberler döneminde de gerçekleşmiştir. Hicret ile ilgili ayetler ve hadisler incelendiğinde hicretin dini sebeplerle gerçekleşmesi esası söz konusudur. Hatta bazı konumlarda yapabilecek bir şeyi kalmayan kişiye hicret edemeyecek kadar zayıf değilse hicret etmesi gerekliliği hatırlatılır.  Hicret, baskı ve zulümler nedeniyle İslâm’ı tamamen yaşayamayacak durumda olup bunun için mücadele verilemeyecek safhada bir çıkış yoludur. Muhacir için hicret, bir kaçış değil, İslâm için tekrar güçlenme ve geri dönüş için kaçınılmaz bir evredir. Dini gerekçelerle, daha doğrusu Allah için, inanan insanın Allah’ın emirlerini yerine getirmesi ve İslâm’ı yaşaması için bir mücadele metodudur. Bu nedenledir ki Allah için yuvasını, yurdunu, sevdiklerini, malını terk edenler aynı zamanda güzel mükâfatlarla ödüllendirilmekle müjdelenmektedir. Ayrıca Allah için hicret edene yapılacak yardım ve gösterilecek kardeşliğin de mükâfatı Kur’ân-ı Kerîm’de müjdelenmiştir. Burada bir Müslüman, muhacire yardım etmek için onun ülke dışında olmasına, ırkına, tabiiyetine veya bir ülke korumasından yararlanıp yararlanmamasına bakmaz. Hicret edebilmek için de hicret edene yardım edebilmek için de Allah’ın rızasını kriter olarak kullanmak yeterlidir. Oysa meri uluslararası hukukta artık sözleşmelerin tanımlarına uyanlara ve bunu ispat edebilenlere haklar ve imkânlar tanınabilmektedir. Mülteci, menşei ülkesi dışında bulunan, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi görüşü sebebiyle zulüm görmekten haklı nedenlerle korku duyan ve ülkesinin korumasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen veya zulüm korkusu nedeniyle buraya dönmek istemeyen kişidir. Suriyeli kardeşlerimiz muhacirdir. Aynı zamanda da mülteci tanımına giren bir durumdadırlar. Ancak Türkiye hukuku açısından bu statü verilmemiş olup ancak Suriyelilere özel düzenlemeler ile farklı bir statü ile Türkiye’de bulunmaktadırlar. Kanaatimce Müslümanlar burada muhacirin Müslümanlara verdikleri sorumluluk çerçevesinden bakmalıdır.

Fatma Toksoy: Geçtiğimiz günlerde Halep için yine yollardaydı İHH ve onunla beraber onu destekleyen pek çok kişi de…  Siz de katıldınız mı bu konvoya? . Ne oldu sınırımızda?

 Gülden Sönmez: Ben konvoya rahatsızlığım dolayısıyla maalesef katılamadım. Bu duruma da çok ama çok üzüldüm.  Halep’te yaşanan abluka ve orada bombardıman altında mahsur kalmış Suriyeli kardeşlerimizin kurtarılması için dünya kamuoyunun dikkatini çekmek, Suriye savaş mağdurlarına yardım toplamak ve bu yardımları ulaştırmak için tüm Türkiye’den yardım toplandı ve binlerce insan ve araçlarla Halep’e Yol açın konvoyu düzenlendi. Hamdolsun bu konvoy dünya kamuoyunda çok ses getirdi, hem sivillerin tahliyesi gerçekleşti hem de yardımlar ulaştırıldı.

Fatma Toksoy: Geçmiş olsun. Peki, onların videoları resimleri sosyal medyada paylaşıldı. Hatta belki İHH’da da görmüşsünüzdür bunları. Seyrettiğinizde, Tahliye edilen Suriyeli kardeşlerimizi gördüğünüzde nasıl duygular içindeydiniz?

Gülden Sönmez: Tahliyede görev alan arkadaşlarımızın çektiği videolar ve kurtulan Haleplilerin ifadelerinden gördüğümüz tek bir gerçek var. DUALARA, YAKARIŞLARA KARŞILIK GELMEK VE YAŞAMA TUTUNMAK.

Fatma Toksoy: Haçlı seferleri yeniden başladı diyorlar. Bence hiç bitmedi ki… Suriye’de Irak’ta Gazze’de ve Müslüman ülkelerde olan bu zulümler Haçlıların bizlere saldırısı değil mi? Nasıl değerlendirmektesiniz bunu?

Gülden Sönmez: Hak ile batılın mücadelesidir. Hiç bitmez. Müslümanlar üzerlerine düşeni yapmalı. Rabbimizin bize emrettiği üzere yaşamak, tüm yeryüzünde adaleti hâkim kılmak için çalışmak zorundayız. İnsanların kurtuluşu müminlerin çabasındadır. Kendi kurtuluşumuzda kendi çabamızda ve birbirimize omuz vermemizledir.

Fatma Toksoy: Dünyanın mühim kaynakları Müslümanların elinde. Ama yine de onlar muhtaç durumda ve eziyet görmekte. Sizce aklımızı mı kullanamamaktayız? Yoksa kullanmamıza müsaade mi edilmemekte? Ya da buralara kendi adamlarını Müslüman kisvesi altında sokup bir şekilde aklını kullanan Müslümanları diskalifiye mi etmekteler?

Gülden Sönmez: Akletme, düşünme, aklı kullanma konusunda yetersiz olduğumuz, aynı hatalara tekrar tekrar düşmemiz eksiklerimiz hatalarımız aşikâr. Ancak şunu belirtmek gerekir ki bize düşmanlık edenlerden çok birbirimizle uğraşıyoruz. Enerjimizi yanlış harcıyoruz. Ayrıca ölçülerimiz kriterlerimiz usulümüz düzenimiz Kur’an ve sünnet üzere olmayınca her şey yanlış üstüne yanlışla geliyor. Bu durumda da ne vahdet mümkün oluyor ne de kendimizi koruyabiliyoruz. Eğitim, siyaset, ticaret, hukuk, aile, iktisat vs. her alanda her an ve her mekânda İslâm’ın ölçüleri hâkim olmalı.

Fatma Toksoy: Eylem ve direnişleri yapan kişiler Aktivist olarak nitelendirilmekte.  Ne ölçüde doğru bir nitelendirme? Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Siz Aktivist mi, Eylemci,  Mücahide, Ara bulucu veya yaptığınız tüm bu yoğun çalışmalardan dolayı kendinizi ne olarak adlandırmaktasınız?

Gülden Sönmez: Ben Müslümanım. Müslümanlığın gereği olarak bazen aktivist yani eylemci, bazen insanların arasındaki problemleri gidermede arabulucu, bazen mazlum insanlar için mücadele eden bir insan hakları savunucusuyum. Tüm Müslümanların olması gerektiği gibi. Efendimiz (s.a.v.)’in bize örneklediği gibi, o ne yaptıysa onun örnekliğinde kulluk vazifemizi yerine getirmeye çalışıyoruz.

Fatma Toksoy: Bu bağlamda bize faaliyetlerinizden de kısaca bahseder misiniz? Neler yapıyorsunuz bir aktivist olarak? Her zaman istediğiniz sonucu da alabiliyor musunuz?

Gülden Sönmez: Yaklaşık 20 yıldır insan hakları mücadelesi içerisinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarında yer almaya çalışıyoruz. Derdimiz zulme uğrayan insanlara yardımcı olmak, zulme karşı mücadele etmek ve muhtaç duruma düşmüş insanlara yardımcı olmak. Bu bizim vazifemiz. Ben bunu sivil alanda yapmayı tercih edenlerimdenim. Hukukçu olduğumuz için bu mücadeleyi yargı mercilerine taşıma imkânını da değerlendirmekteyiz. İşe yarama konusuna gelince açıkçası çokça somut sonuç alıyoruz Allah’ın izniyle. Ancak bu mücadele ve çabanın kendisi zaten sonuç almaktır. Rabbimiz bu mücadeleyi bize emir olarak bildiriyor. Keşke daha büyük kalabalıklarla bu mücadelede yer alabilsek. Zira Müslümanlar bu kadar zulüm görüyorken bu kanı ve gözyaşını durdurma çabamızın oldukça yetersiz kaldığını görmekteyiz. Bu üzüntü verici bir durum. Bir Hristiyan kadına ya da Yahudi kadına bir saldırı olsa dünya ayağa kalkıyor. Ama Müslüman kadınlara her türlü kötülük yapılabiliyor ve maalesef kız kardeşlerimiz için Müslüman kadınlar bile yeterince ses çıkaramıyor.

Fatma Toksoy: Pek çok sivil toplum kuruluşlarında üyelik ve yöneticilikle beraber çok sayıda yerel derneğinin kurucususunuz bildiğim kadarıyla biraz bunlardan bahseder misiniz?

Gülden Sönmez: Evet, bahsedeyim inşallah… İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Derneği Mütevelli Heyet Üyesiyim.  İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği MAZLUMDER’de uzun yıllar yöneticilik yaptım. Hukukçular Derneği’ne 2002 yılından bu yana üyelik ve aktivitelere destek verdim. Uluslararası Hukukçular Birliği ve Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği AKDER ve Arabuluculuk Derneği üyesiyim. Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ve Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Kurucu üyesiyim. Helsinki Yurttaşlar Derneği (Projelerde işbirliği), Çözüme Evet Koalisyonu, Düşünceye Özgürlük Girişim Grubu, Irak’ta Savaş’a Hayır Koordinasyonu, Irak Dünya Vicdan Mahkemesi gibi farklı görüş ve düşünceden kişi ve kurumların ortak platformlarında yürütülen çalışmalar, temsil, sözcülük vb. katkılarda bulundum. Ayrıca Ensar Vakfı, Önder, İlim Yayma Cemiyeti, Türgev, Türkiye Gençlik Vakfı (Tügva), İnsan Medeniyet Hareketi, Araştırma Gençlik Vakfı gibi gençlik çalışması yapan çok sayıda sivil toplum kuruluşunun gençlerine yönelik programlarına destek vermeye çalışıyorum.  31 Mayıs 2010 tarihinde insani yardım için yola çıkmış olan Gazze Özgürlük Filosu ve özellikle bu filonun Mavi Marmara gemisinde İsrail’in saldırısı ile gerçekleşen suçlara dair ulusal ve Uluslararası Ceza Mahkemesi dâhil ve diğer ülkelerdeki hukuki süreçlerin yönetimi ve takibini yapmaktayım. Filistin, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Bosna (Srebrenitsa), Suriye, Mısır, Myanmar, Tunus, Doğu Türkistan, Guantanamo, Etiyopya vb. insan hakları sorunlarının yaşandığı bölgeler ile savaş ve çatışma bölgelerinde işlenen suçlarla alakalı hukuki çalışmaların yanı sıra çok sayıda çalıştay ve bilimsel toplantı organizesi, sahada inceleme ve raporlama, organizasyonlara katkı, mağdurlara bilgilendirme ve rehberlik ve Kürt meselesi üzerine çalışmalar ve mağdurlarla ilgili hukuki çalışmalarda yer aldım. İnsan hakları ihlallerinin giderilmesinde Türkiye veya dünyanın farklı ülkelerindeki sorun alanlarına dair çeşitli sivil ve resmi kurumlarla çalışmalar, vaka inceleme raporları, saha gözlem ve tespit raporlarının yazılması ve buna dayanan hukuki süreçlerin takibi ve Kadınlara yönelik ayrımcılık, kadın hakları alanlarında sorun yaşayan mağdurlarla ilgili teorik ve pratik çalışmalar ve davaların takibi gibi hususlarda aktif olarak görev yaptım. Bütün bu konularda bizzat aktif olarak bulunduğum bu çalışmalardaki nihai amacım, kimsenin yardım istemek zorunda kalmayacağı bir dünya ve yeryüzünde adaletin hâkim olmasıdır.

Fatma Toksoy: Aktivist (eylemci, mücahide) olmak zor ve meşakkatli bir durum. Gönüllü olmak da yetmiyor. Sizce hanımlarımızdan sizin gibi aktivist olmak, mücahide olarak eylemlerde, yardımlarda görev almak isteyen hanımlarımıza ne tavsiye edersiniz?

Gülden Sönmez: Dünyada bu kadar acı varken boş işleri bırakmak lazım. Kulluk bilinciyle Rabbimizin bize emrettiği tüm görevlerimizi hakkıyla yerine getirmek lazım. TV ler karşısında ya da eşyaların hizmetkârı gibi zamanı çoğunlukla yanlış geçirmekte bizim kadınlarımız. Oysa İslâm’ı öğrenmek, öğretmek ve uygulamak konusunda daha aktif olmalıyız. Sadece kendi çocuğunu iyi yetiştirmeye çalışan kadın modeli de bizim için yeterli değil. Kendi evlatlarını güzel yetiştirmeye çalışan kadınlarımız toplumu ifsat eden her türlü ahlaksızlıkla da mücadele etmek zorunda. Herhâlde özetlersek “iyi kul olmak” için ne yapmamız gerektiğini bir daha gözden geçirmek gerek. 

Fatma Toksoy: Halep, Gazze kanayan yaralarımız. Siz bir aktivist olarak okurlarımıza neler önerebilirsiniz? Bir Müslüman olarak neler yapabiliriz?

Gülden Sönmez: Çalışmak gerek. Kötüler iyilerden daha çok çalışıyor. Emek vermeden sonuç almak istiyoruz. Bu büyük bir hata. İlmi çalışmalarımız, yardım faaliyetlerimiz, tebliğ davet faaliyetlerimiz hepsi kesintisiz devam etmek zorunda. Gençlerimizin çok fazla yoruma özendiğini görmekteyiz. Yorum yapmaktan çok iş faaliyet yapmaya yönlenmek gerek. Kadınlarımız sohbetlerde Kuran derslerinde öğrendiklerini pratik etmelidir. İslâm durduğu yerde durmayan müminlerin çabaları ile anlatılıp pratik edilir. İslâm’ı anlatmak ve Müslüman kardeşlerinin dertlerini problemlerini çözmek için daha fazla fiili çaba içerisinde olmalıyız. 

Fatma Toksoy: Sizi okurlarımız nerelerden takip edebilirler? Sosyal medya, blog?

Gülden Sönmez: Twitter kullanıyorum. @Gulden_Sonmez adresim. Ayrıca https://guldensonmez.wordpress.com/ adresim mevcut. Ancak aktif güncel kullanmıyorum bu web sayfamı.

 

Allah’tan Gülden Sönmez gibi mücahideleri, aktivist ve gönüllü meleklerimizi artırması temennisiyle, kendisine verdiği bu güzel bilgilerden dolayı müteşekkiriz…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *