Bismillahirrahmanirrahim
Hamd ve salât-u selamdan sonra
Es selam kıymetli Seyyide okurları;
Meşhur bir doğu klasiği olan Simyacı’yı yıllar önce, çocuk denecek yaşta okumuştum. Bugüne dek aklımda kalan en güzel kısımlarından biri; kimsenin uğramadığı, ilgi çekmeyen bir dükkânda, üzeri tozlanmış kıymetli kristallerden bahsedilen kısım. Romandaki kahramanın o kristalleri tozlarından nasıl arındırdığı ve güneş vurduğunda tıpkı bir mücevher gibi nasıl da parıl parıl parladığı… Okurken sanki o ışıltı gözümde canlanıyordu.
Bu sayımızda öyle düşündüm ki kalplerimizde tozlanmaya yüz tutmuş bir kristal gibi duran değerlerimizden “Kudüs” sevgimiz, ümmetlik şuurumuz da gün ışığında parıl parıl parlasın. Bir simyacı gibi buna vesile olan ve “Kudüs Özel Sayımızı” hazırlamamıza sebep kıymetli büyüğümüz Hüseyin Tamgüney hocamıza da şükranlarımızı sunuyoruz.
Kudüs sayımız hazırlanıp, yazılar baskıya geçmeden önce son kontroller yapılırken 2000 yılında yaptığımız Kudüs yolculuğumuz gözümün önünden gitmedi hiç. Yazılar öyle güzeldi ki anlatılan yerleri tekrar yaşamış gibi hissettim. O zaman en büyüğü 16 en küçüğü 6 yaş arasında olan dört çocuğu ve eşiyle ve birkaç yol arkadaşıyla Kudüs’e gideceğimizi müjdelemişti babam. Heyecanlı ve çok istekliydi. Küçük bir konvoyla yola çıktık. Mersin civarında büyük bir kaza geçirdik. Tırlar araçlarımızı parçaladı, can kaybı yaşamamıştık ama ağır yaralılar vardı. Onları tedavi ettirdik, arabamız da parçalandığı için geri döneceğimiz zannedilirken babam bir minibüs bulup çıkageldi. “Dönmek yok” dedi, gideceğiz. Hastalarımızı istirahata bırakarak kalanlarla devam ettik Kudüs yollarına. Önce Suriye sonra Ürdün ve Kudüs kapıları açıldı çok şükür. Yaklaşık bir ay süren bu seyahat, hayatımız boyunca belki de bir daha nasip olması zor bir güzergâhtaymış meğer… Pek çok peygamberin kabri şerifi, sahabenin, evliyanın kabirleri ve yaşadıkları yerleri, dergâhları gördük elhamdulillah. Kudüs apayrı ve çok etkileyici bir şehirdi, bunu daha içine girer girmez hissettiriyordu. Mescid-i Aksa’dan içeri girdiğimiz o an, Hz. Meryem’in kaldığı hücre, Kubbetus Sahra ve muallâk taşı, Halilürrahman camii, Hz. Süleyman ve daha pek çok mekân ne kadar da muazzamdı. Unutmak mümkün değil.
Aradan yıllar geçmişti ve babam Kudüs sevgisinden hiçbir şey kaybetmemişti. Mavimarmara’nın Filistin yolculuğunu duymuştu, tabi ki geri durmadı. Gidip de gelemeyebileceği bilinciyle, canını tehlikeye atarak bir kez daha gitmek istedi. Ve ailesiyle bile vedalaşmadan gitti. Bizim için çok zorlu bir süreçti ama o ne olursa olsun gideceğini söylemişti asla dönmezdi. Şimdi ise Kudüs’e gitmesi yasak belki de bu ona en acı gelen tarafı. Fakat bir kez daha Kudüs sevgisi depreşerek niyetlense engel tanımayacağından eminim…
Bizler imkânı olanlar mutlaka gitmeliyiz. Kalbimizde tozlanmaya yüz tutan “Kudüs” kristallerini parlatmalıyız. Unutmamalı ve asla unutturmamalıyız.
Kudüs özel sayımız için dergimizde yazılarını paylaşan tüm gazeteci-yazar dostlarımıza yürekten şükranlarımızı sunuyoruz.
Vesselam
Sare Tamgüney Ziyansız