Search for content, post, videos

Bir Müslüman Kudüs’ü neden ziyaret etmelidir?

Nevin Soysal Aydın Hanım, Eğitimci-Yazar-Besteci; Kişisel Gelişim Uzmanı; Aile Bakanlığı AEP Formatörü; İlk çocuk ilahi grubu Minik Kalpler Korosunun söz yazarı-besteci-koro ve klip yönetmeni, Eşsiz Nur siyer ve değerler eğitimi temalı fantastik macera roman serisinin yazarı; STK aktivisti. Kudüs’e de aktivistlik yönüyle seyahatler yapmıştır. Bu yüzden Seyyide Dergisi olarak kendilerine sorduk, büyük bir heyecanla da sorularımızı cevapladı Nevin hanım. İşte sorularımız ve Nevin Hanımın cevapları:

nevin-soysal

Seyyide Dergisi: Bir Müslüman Kudüs’ü neden ziyaret etmelidir?

Nevin Soysal Aydın: Kudüs, Müslümanların cihad, ribat ve ibadet mekânıdır. Her şeyden önce bu bölgeye Müslümanların ilk kıblesi olan, Kur’an’da kendisinin ve çevresinin mübarek kılındığı belirtilen, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ziyaret edilecek üç mescidden birisi olarak tanımladığı Mescid-i Aksâ’yı ziyaret etmek, Aksâ’yı ve Filistinli kardeşlerimizi yalnız ve mahzun bırakmamak amacıyla gitmek lazım. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Mescid-i Harâm’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ’ya gece götürülmesi şeklinde gerçekleşen İsrâ ve ardından buna müteakiben Mi‘rac mucizelerinin gerçekleştiği yerdir Mescid-i Aksâ ve Kudüs. Yine Peygamber Efendimizin bizlere haber verdiği Hz. Süleyman’ın duasına nail olmak için de gitmemizde fayda var. Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde Hz. Süleyman’ın Rabbinden üç dilekte bulunduğunu, bunların ikisini Allah (c.c.)’ın kabul etmiş olduğunu, üçüncüsünün de kabul edilmiş olmasını temenni ettiğini bildirir. Efendimizin kabul edilmiş olmasını dilediği üçüncü istek, Hz. Süleyman’ın Mescid-i Aksâ’yı ziyaret amacı ile yola çıkan kişilerin günahlarının tamamen affedilmesi duasıdır. Bu konuda saf ve temiz niyetlerle yola çıkanı Cenâb-ı Allah’ın asla geri çevirmeyeceğine inanıyorum.

Yine bir başka hadisinde Efendimiz Mescid-i Aksâ’ya gidilip namaz kılınmasını, bunu yapamayanın ise oraya kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndermelerini emreder. Kudüs’ün Bizanslıların elinde olduğu bir dönemde Efendimiz’in bu tavsiyede bulunmuş olması, bize Kudüs’ün şu an ki durumundaki sorumluluğumuzu çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

Diğer taraftan Kudüs ve çevresi bir yıldızlar geçidi gibi. Bu bölgede yaşamış büyük peygamberlerin ilham verici kişiliklerini hissetmenin, muhteşem bir şekilde yaşanmış hayatların izlerini takip etmenin bize kazandıracağı müthiş güzellikler var. Kudüs, Kur’ân-ı Kerîm’in portreler galerisi. Benim gözlerim Mescid-i Aksâ’da iffet sembolü, narin ve güçlü kadın Meryem’i aradı mesela. Meryem’in karnındaki çocuğu her türlü sınırlamadan uzak, hür olarak Beytülmakdis’e hizmete adayan annesi Hanne,  günümüz annelerine mesajını vermek üzere hala oralarda sanki. Meryem’in yanına her girişte yanında yiyecek bulan, “Bunlar sana nereden geliyor?” diye sorunca ondan “Bunlar bana Rabbimin katındandır. O dilediğini sınırsızca rızıklandırır.” cevabını alan, ilerlemiş yaşında Rabbinden çocuk isteyen, duası kabul olunca da çocuğu olacağına inanmakta zorluk çeken şehit peygamber Zekeriyyâ. O ve karısı, Meryem’in teyzesi İşa (Elizabeth)’in gönderilen melekler aracılığı ile nefsine hâkim, gençlerin efendisi Yahyâ ile müjdelenişi. Annesinin ismi ile anılan, Kudüs’e (Hristiyanların inanışıyla şekillenen ve isimlenen) “Çile Yolu” ile vaftiz edildiği, göğe çekildiği mekânlar ile damgasını vuran İsâ Aleyhisselâm.  Urfa’dan çıktıktan sonra eşi Sâre ile Kudüs’e gelip yerleşen ve burada vefat eden Peygamberlerin atası İbrâhim Aleyhisselâm. el-Halil kentinde İbrâhim Camii’nde eşleriyle birlikte yatmakta olan İshak, Ya‘kûb, Yûsûf Aleyhisselâmlar. Kudüs’ün fatihi Dâvûd Aleyhisselâm, Beytülmakdis’i inşa eden Süleyman Aleyhisselâm,  Kur’an’da ismi değil, bahsi geçen Şemuyel (Samuel) Aleyhisselâm. Ömrü kavmini Kudüs’e getirmek üzere mücadele ile geçen ama kavminin işlediği hatalar yüzünden Kudüs’e giremeden vefat eden, Kudüs’e en yakın tepeye defnedilmeyi vasiyet eden Allah’ın kelimesi Mûsâ Aleyhisselâm.  Bunlar Kur’an’da geçen, bildiğimiz Peygamberler. Bir de ismini bilemediklerimizin de olduğu düşünülebilir.

Kudüs sadece Müslümanlar için değil, her din ve inançtan insanlar için bir tarih, kültür, sanat, estetik merkezi olarak cazibe unsuru.  Romalılardan kalan sütunlar, anıtlar, bir labirentin içinde olduğunuz izlenimini veren tarihi sokaklar, sayısız çıkmaz sokak, sayısız merdivenlerle örülü fantastik bir filmin platosunda olduğunuz izlenimini veren bir kent. Kudüs’te kim olursa olsun herkesin alacağı çok şey var. Kudüs dünya barışı için her inançtan iyi niyetli herkesin sahip çıkması gereken bir bölge.

nevin-soysal2

(Kıble camiinin içinden Kubbetü’s- Sahre manzarası)

Seyyide Dergisi: Kudüs’ün özgürlüğü İslâmî mücadelenin öncelikleri arasında yer almalı mıdır?

Nevin Soysal Aydın: Kudüs bir semboldür ve Müslümanların gücünün bir aynası niteliğini taşımaktadır. Bayrağa nasıl bir bez parçası deyip geçemezsek,  Mescid-i Aksâ’ya da sırf bir cami deyip geçemeyiz. Kudüs ve Filistin meselesi sadece Filistinlilerin veya Arapların değil, bütün Müslümanların meselesidir. Bu değerli mabedin Siyonistlerin işgali altında olmasından bütün Müslümanların rahatsızlık duyması gerekir. Her Müslüman, Yüce Allah’ın mübarek kıldığını bildirdiği mekânların yeniden İslâmi kimliğine kavuşmasında kendinin de sorumluluğunun olduğunu bilmelidir.

Şu an Kudüs için yapabileceğimiz en önemli şeylerden birisi, bu mübarek şehri yalnız bırakmamak, Mescid-i Aksâ’nın cemaatini artırıp safları doldurarak onun yalnızlığına,  mahzunluğuna biraz olsun engel olmaktır.  Dünyanın her tarafından gelen Müslümanların Aksâ’yı doldurması burada yapılan zulümlere engel olacaktır ve bunu yapmak üzerimize düşen büyük bir vazife. Bu anlamda Diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez’in Kudüs ziyareti ve arkasından başlatılan Kudüs bağlantılı umre turları çok önemli bir hizmet oldu ve gitmemek için mazeretleri de elimizden aldı. Önceleri işgal altında olduğu için Kudüs’e gitmenin caiz olmadığı ile ilgili söylentiler vardı. Şimdi de “Kudüs’e gidip Yahudi’ye para kazandırmayın.” diye bir söylenti dolaşıyor. Ancak Türk firmalarıyla gider, orada Filistinlilere ait otelde kalır, Filistinlilerden alışveriş yaparsanız İsrail’e para kazandırmadığınız gibi Filistinlilerin ekonomisine de katkıda bulunmuş olursunuz.

nevin-soysal3

(Selâhaddin Şadırvanı)

Seyyide Dergisi: Kudüs ziyaretinizin size kazandırdığı en önemli farkındalıklar nedir?

Nevin Soysal Aydın: Yolculuğum sırasında Kudüs’ün yeryüzünün denge noktası olduğunu ve dünya barışının Kudüs’ten başladığını fark ettim. Kudüs’te adalet ve barış hâkim olduğu zaman bunun dünyanın öteki bölgelerine de yayılacağını düşünüyorum. C. Allah insanlar arasında nasıl peygamberleri seçip yücelttiyse mekânlar arasında da tercihini Mekke ve Kudüs’ten yana yapmış görünüyor. Mekke İslâmiyet için, Kudüs tüm semavi dinler için önemli. Kudüs bir yıldızlar geçidi. Büyük peygamberlerin çoğunun yolu Kudüs’ten geçmiş. Sonuçta sonradan tahrif olan tüm semavi dinler aslında tahrif edilmeden önce İslâm dini ve tüm peygamberler İslâm’ın peygamberleriydi. O yüzden kendisi ve etrafı mübarek kılınmış Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu Kudüs’te adım başı hayranlık verici hayatlar süren peygamberlerin ayak izlerini görmek bana göre muhteşem bir duygu. Bu dinlerin burada barış ve huzur içerisinde bir arada yaşaması gerekirken tarih boyunca çok büyük savaşların bu bölgede yapılması büyük bir çelişki aslında ve ben Kudüs’te adım adım yaklaşmakta olan büyük bir savaşın ayak seslerini de hissettim. Eğer barış için ciddi önlemler alınmazsa dünyanın korkulan ahir zaman savaşına doğru adım adım yaklaşacağını düşünüyorum. Kudüs’te adalet ve barışın sağlanması adına göstereceğimiz her çaba, büyük bir savaş tehlikesinin frenlenmesi ve en azından etkilerinin sınırlandırılması anlamına geliyor bana göre.

Bildiğim bir şeyin tekrar farkındalığını yaşayıp daha da emin oldum ki Müslümanlar yeryüzünün yüz akı ve umudu. Böyle olmasını devam ettirmek için de kendimizi ve nesillerimizi popüler kültürden korumamız, bilinçaltımızın global kültür tarafından ele geçirilmesine izin vermemiz gerekiyor. Her din ve inançta iyi insanların mevcudiyetine inanmakla beraber dünyaya barış ve adaleti hâkim kılma noktasında Yahudilik ve Hristiyanlıkta umut göremiyorum.  IŞİD gibi örneklerin mevcut olduğu, İslâmofobinin giderek yaygınlaştığı bir dönemde bunu söylemek her ne kadar bir hayal gibi görünse de Kudüs’te ve dolayısıyla dünyada barış ve adaletin yolu Müslümanların bu bölgeye otoritelerini koymalarından geçiyor. Kudüs İslâm’ın adalet ve merhametine hasret ve muhtaç. Her görüştüğümüz Filistinli, görüşü ne olursa olsun istisnasız Türkiye’nin güçlenip Osmanlı’yı geri getirmesini arzu ediyor. Arzudan öte en büyük umutları bu. Her yerde Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye başbakanına dualar ediliyor.

nevin-soysal6

Seyyide Dergisi: İsrail topraklarına girip çıkarken sorunla karşılaştınız mı? Gitmek isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

Nevin Soysal Aydın: Pasaportumda Gazze, İran ve pek çok Ortadoğu ülkesinin vizesi olduğu için son anda engellenmekten korkuyordum ama pasaportta tek baktıkları resimdeki kişi olup olmadığımın kontrolü oldu. İsviçre’den grubumuza katılan genç bir arkadaşı biraz daha fazla sorguladılar;  hepsi bu.  Dünyaya karşı imajlarının sarsılmasından çekindikleri için tecrübeli, bilgili ve aklı başında insanlarla gidildikten sonra sorun çıkacağını sanmıyorum. Gidecekleri tur şirketini ve rehberlerini iyi seçsinler yeter. İsrail’in gücü ancak güçsüzlere yeter. Türkiye vatandaşlarıyla sorun yaşamak istemezler. Belirgin bir tehlike söz konusu değil. Onun dışında kaza, aksilik vs. bizim kontrol edemediğimiz hususlar nereye gidersek gidelim başımıza gelebilir.  İnsanı ölümden eceli korur. Belirgin bir tehlike yok.  Gerisi de bizim kaderimiz.

Ben herkese Kudüs’e gitmesini tavsiye ederim. Hiç kimse “Ben istiyorum ama param yok, sağlığım yok” gibi düşüncelerle kendini geri çekmesin. Bu işler kısmet işi. Siz istemeye devam edip fırsatları değerlendirmeye açık olduktan sonra Allah (c.c.) nice bilmediğiniz kapıları açıverir inşallah.

Kudüs ziyareti benim için çok gecikmiş bir ziyaretti. Haccını, umresini yapmış, İslâm dünyasının pek çok ülkesini dolaşmış, Filistin mülteci kampları ve Gazze’de bulunmuş bir insan olarak Kudüs ziyareti, gitmekte çok geç kalmanın huzursuzluğunu yaşadığım, eksikliğini hissettiğim bir vazifeydi. Aslında daha önce bir kaç kere gitmeye teşebbüs etmiştim ama gerçekleşmemişti. O kadar ki içimde “Sanırım Cenâb-ı Hakk çok özel ve güzel bir şekilde Kudüs’e gitmemi nasip edecek.” Diye bir düşünce belirmeye başlamıştı. Ve gerçekten öyle de oldu. Kasım Ayında hepsi Kudüs’e gönül vermiş, ihlaslı, samimi insanlardan oluşan 40 kişilik bir grupla Kudüs’ü ziyaret ettik. Çok yoğun bir programla Kudüs’ü gezdik. Ayrıntılı bir şekilde bilgiler aldık. Filistinli kardeşlerimizi ziyaret ettik, görüşmeler yaptık. Kudüs’ü sıla mekânlarımız arasına koyarak, onu yalnız bırakmamak için projeler üretmeye kararlı olarak ve en kısa zamanda yeniden gelmeye niyet ederek döndük. Şimdi sorumluluklarımız arasına bir de Kudüs temsilciliği gibi bir görev eklendi. Oraya ümmetin temsilcileri olarak gittiğimizi ve izlenimlerimizi tüm topluma aktarmamız gerektiğini düşünüyoruz. Benim o noktada oluşturduğum sloganım ise “Ne yapın edin, Kudüs’e gidin.” Kudüs kim ne niyetle giderse o niyetine karşılık bulacağı kadar zengin ve güçlü bir şehir.

Seyyide Dergisi: Kudüs’te Filistinliler nasıl bir hayat sürüyor?

Nevin Soysal Aydın: Filistinliler için hayat dünyanın hiç bir tarafında kolay değil. 2008’de Yardımeli Derneğinin Kardeş Aile projesinin Filistin ayağını oluşturmak için Suriye ve Lübnan’daki, 2009’ da Kurban organizasyonu için Ürdün’deki Filistin Mülteci kamplarında, 2010 da Özgürlük Konvoyu eşliğinde Mısır ve Gazze’de bulundum.  67 yıldan beri mülteci kamplarında,  sanki ertesi gün sürgün bitecek memleketlerine dönecekmişçesine umudunu kaybetmeden yaşayanları tanıdım.  Kudüs’te Filistinliler bir açıkhava hapishanesinde yaşıyorlar ve her gün içlerinden bir kaç kişinin ölümü, sakatlanması, hapse atılması, işkence görmesi haberlerine maruz kalmak gibi çok büyük bir psikolojik şiddet altındalar. Bir akşam İstanbul’da tanımış olduğum genç bir sporcunun evine ziyarete gittik ve orada bulunduğumuz süre içerisinde açık olan haber kanalındaki haberleri izlemek, çocukların kan ve vahşet dolu görüntülerini izlemek bile bana çok ağır geldi. Kalkıp oradan kaçmak istedim. Ama o insanlar her gün bu haberleri izleyip, her an o haberlerde kendi görüntülerinin bulunması gerçeği ile baş başa yaşıyorlar.

Şu an yaşanmakta olan Kudüs intifadası ise düşük yoğunluklu bir soykırıma tabi tutulan bir halkın feda eylemleri.  Çaresizliğin vermiş olduğu bir savunma refleksi. Filistin’e ait her şey ölüm tehdidi altında. Sadece insanlar değil, hayvanlar, ekinler,  dağlar, taşlar, ağaçlar bile büyük bir nefret ve düşmanlıktan paylarını alıyor. Zeytin memleketi zeytin yetiştiremez hale getirilmeye çalışılıyor. Filistinliler ticaretle uğraştıkları zaman çok yüksek vergiler ödemek zorunda kalıyorlar. Ziraatla uğraştıkları zaman sadece izin verilen bitkileri ekebiliyorlar. İzin verilen bitki ise o bölgenin toprak yapısına uymayan bir bitki oluyor. Üstelik o bile bitmesin diye uçaklarla zehirli maddeler püskürtüyorlar. Mescid-i Aksâ’nın bahçesindeki ağaçlara varana kadar ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bölgede topraklar bir kaç bölüme ayrılmış ve İsrail her bir bölgeye ayrı kimlikler vermiş. Filistinlilerin giriş çıkışına engel olmak için Çin seddini andırırcasına kilometreler boyunca dikilmiş duvarlar var. Filistinlilerin keyfi olarak saatlerce bekletildiği, girmek için soyunmalarının istendiği, kök söktürüldüğü sayısız kontrol noktaları, onların olmadığı yerlerde araba girişini engellemek için konan taş bloklar var. Yani içindekilerin her gün 2-3 tanesinin öldürüldüğü bir açıkhava hapishanesinde yaşıyorlar.  Bir algı yönetimi örneği olarak  “yerleşimci” gibi masum bir kelime ile tanımladıkları Yahudi işgalciler, fütursuzca,  yoldan geçen, hiç bir suçu olmayan insanlara saldırıyorlar. Karşılarına çıkan kadınları kaçıracak, bir çocuğa benzin içirip yakacak kadar gözleri dönmüş. İsrail Dışişleri bakanı: “Bütün Filistinlilerin başını balta ile kesmek lazım.” Diyebilecek kadar insanlıktan yoksun ve bu akıl almaz sözlere dünyanın hiç bir yerinden karşılık gelmiyor. Uğranılan zulümler, yapılan haksızlıklar anlatmakla bitecek gibi değil. Biz bu zulümlere ancak Mescid-i Aksâ’yı dünyanın her tarafından Müslümanlar olarak tıkabasa doldurarak, Kudüs’ü hac ziyaretimizin bir parçası haline getirerek dur diyebiliriz. O yüzden bir Müslüman ne yapmalı, ne etmeli;  Kudüs’ü ziyaret etmeli.  Hacdan sonra ilk iş Kudüs’e gelmeli.  Mescid-i Aksâ’yı ve Filistinli kardeşlerimizi yalnız, sahipsiz, başıboş ve mahzun bırakmamalı. Unutmayalım ki sadece yaptıklarımızdan değil, yapabilecekken yapmadıklarımızdan da sorumlu tutulacağız.

nevin-soysal4

(Bir spor müsabakası için İstanbul’a geldiğinde tanıştığım Kudüslü genç sporcu Zekeriya’nın evinde ailesi ile birlikte.)

Seyyide Dergisi: Bu kadar ağır yaşam koşulları altında yaşayan Filistinli kardeşlerimiz nasıl bir psikolojiye sahipler?

Nevin Soysal Aydın: Kudüs’ten Müslüman olduğum için bir kez daha şükrederek ve Filistinli kardeşlerimle gurur duyarak döndüm. Daha önce kendileriyle karşılaştığım her seferde olduğu gibi Filistinli kardeşlerim yine beni kendilerine hayran bırakıp daha çok çalışmak için motive edip, enerji verdiler.  Cenâb-ı Allah’ın beni Filistin ve Kudüs davasından asla ayırmamasını diliyorum.

Pek çok Filistinli kardeşimiz o ağır koşullar altında bile,   tüm sıkıntılarına rağmen,  bizlerden çok daha mütevekkil, hayat dolu ve iyimser olmayı başarabiliyorlar. Aynı zamanda eğitime büyük önem veren, her alanda çok çalışkan insanlar. Bana bir Filistinliyi tek kelime ile tanımla deseniz size “umut” diye karşılık veririm. Mantık kuralları Batılıların olsun. Filistinlilerin her şeye gücü yeten Rableri var. Biliyorlar ki O’na hiç bir şey zor değil. O’nun dilemesiyle en zor görünen şey bir anda mümkün oluverir. Zafer Allah’tandır ve zafer yakındır. Filistinli kardeşlerimizin gözlerindeki kararlılık ve inanmışlık ifadesinden öğrenecek çok şeyimiz var. Her birimiz sorumluluklarımızı onların ki kadar büyük bir inançla yerinde getirdiğimiz gün,  yeryüzünde şikâyet edebileceğimiz hiç bir şeyin kalmadığı gündür.

 

nevin-soysal5

(Zeytin Dağı’ndan Kudüs’ün gece manzarası. Zekeriya’nın annesi ve oda arkadaşım ile birlikte.)

 

Seyyide Dergisi: Son olarak Seyyide Dergisi okuyucularına ne söylemek istersiniz?

Nevin Soysal Aydın: Okuyucularımıza Mescid-i Aksâ’nın kadın murabıtlarından söz etmek isterim. Hayatlarını Aksâ’ya adamış bu hanımlar mescidde nöbet tutarak muhtemel saldırıları azaltmaya çalışıyorlar. Dilerim her Seyyide okuru hanımefendiye bir gün o fedakâr hanımlarla birlikte Aksâ’da saf tutmak nasip olsun.

Amin. Amin ecmain inşallah.

Bir de bir azim hikâyesi olarak “Leylekler Tepesi”nden söz etmek isterim.  Kudüs’te aileler çok kalabalık evlerde yaşıyorlar ve bir çocuğun oturup derslerini yapabileceği bir köşesi bile yok.  Bu kadar kalabalık olmasının nedeni ise bir ailenin çocuğu büyüyüp evlendiği zaman ailesiyle birlikte yaşamak zorunda kalması. Kudüs’te kiralar çok pahalı. Ancak Kudüs dışında ev tutmak istedikleri zaman bu sefer Kudüs kimlikleri ellerinden alınıyor ve Kudüs’e dönemiyorlar. Ayrıca kadınlar sürekli evlerinin içerisindeler. Gençlerin spor yapabileceği, kadınların dışarı çıkıp hava alabilecekleri bir mekân oluşturma gayesiyle bir kaç yıl önce çöplük olarak kullanıldığı için boş olan bir tepeyi elleriyle, tırnaklarıyla uğraşıp temizleyip oraya bir çadır kurmuşlar. İsrail gelip çadırı yakmış. Bir daha kurmuşlar. Bir daha yakmış derken bu sefer çok daha büyük bir çadır kurmuşlar. İsrail bu çadırı da yakmak için 2.000 asker göndermiş. O gün 2.000 Filistinli de işe gitmemiş ve çadırın önünde nöbet tutmuşlar.  Derken İsrail geri adım atmak zorunda kalmış ve çadır kalıcı olmuş. Sonrasında ise binaya dönüşmüş. Bugün Leylekler Tepesinde yetişen sporcular dünya çapında yarışmalara katılıyorlar. Türkiye’de onlara malzeme ve eğitim yardımı yapıyor. Sporcular Türkiye’de kamplara alınarak yetiştiriliyorlar. Bizlere yeni yapılan seminer salonlarını büyük bir gurur ve heyecanla gezdirdiler. Onların gözleri parlayarak gösterdikleri mekân,  İstanbul’daki orta halli bir bilgi merkezinden farklı değildi. Ama onlar için çok ama çok kıymetiydi. Çünkü her santimini kendi elleriyle yapmışlardı ve yaşadıkları yokluk ortamında onlar için büyük önem taşıyordu. Seminer salonları Ankara’da bir okulun öğrencilerinin bir haftalık harçlıklarını göndermeleri sonucu yapılmıştı.  Bizlerin küçük tasarruflarımızla başka insanların hayatlarını nasıl aydınlatabileceğimizin, nasıl bir tükenmez bir sevap kaynağı haline getirebileceğimizin de en somut bir örneği idi.

Nevin Soysal Aydın Hanıma Seyyide Dergisi olarak müteşekkiriz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *