Toplum mühendisliği kavramı 1800’lü yılların sonunda yeni modern çalışanlar yaratma düşüncesi ile ortaya çıkmıştır. Daha sonrasında toplumu yeniden inşa etmek, toplumsal sorunlara yönelik çözümler getirmek veya kitlesel hareketlerin yoğunlaştığı zamanlarda kitlenin manipüle edilmesi gibi amaçlar bağlamında şekillenmiştir.
Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı üzere Batıdışı toplumları Batı’nın ilke ve prensipleri çerçevesinde yeniden düzenleme amaç ve pratiğidir toplum mühendisliği. Bir diğer ifadeyle Batı’nın elli yıl sonra yaşayacağı müreffeh yaşamı için elli yıl öncesinde ilmek ilmek attığı adımlardır. Nitekim 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız menfur kalkışma üzerine yapılan açıklamalar da bu adımlar 1950-60lara kadar geri götürülmektedir. Buradan bakıldığında Batı’nın hem profesyonelliği hem de sabrı oldukça manidar ve bir o kadar da dikkat çekici. Bununla birlikte milletimizin yek vücut olup bu oyunu bozması da her zaman başarılı olunamayacağının kanıtı.
Peki, bu toprakların toplum mühendisliği ile ilişkisine gelince buna dair örneklerden birini de ülkemizin yaşadığı darbeler üzerinden okuyabiliriz. Meseleye Osmanlı Devleti’ni de kattığımızda batılılaşma mücadelesi karşımıza çıkmaktadır diyebiliriz. Bir diğer ifadeyle Osmanlı Devleti Batı bloğu içinde kendisini konuşlandırmak istediği zamandan itibaren bu topraklar ciddi değişim ve dönüşümler yaşamıştır. Nitekim yeniçeri ocağının kaldırılması ilk ciddi sert hareket olarak tanımlanırken hem kamu vicdanında hem de siyasal aktörler arasında ciddi sarsıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Olayın Vakay-ı Hayriye olarak isimlendirilmesi, siyasi aktörün bu olayın olumsuz imajını silme çabası olarak da değerlendirilebilir. İlginçtir yüz yılı aşan bir süre sonrasında yine bu toprakların yaşadığı 60 ihtilalini de darbeciler 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak ilan etmişler ve uzun yıllar kutlanmasına neden olmuşlardır. Bu kutlamanın da benzer saikleri gösterme yanında bir sürekliliğe de işaret etmektedir diyebiliriz. Hem ülkenin Başbakanını asıp hem de Bayram konseptinde kutlanmasını sağlamak kamu vicdanında onarılmaz yaralar açmıştır. 15 Ağustos darbe girişimini bastırmak için sokağa fırlayan yaşlılarımızın ağzından düşürmedikleri Menderes’e yardım edemedik sözleri de bunun en önemli kanıtı olsa gerek.
Tarihi geri doğru ilerlettiğimizde Avrupalı olma talebimizin Batılılar tarafından sürekli bir tehdit ve gözdağı yanında toprak kaybıyla da neticelenmesi ilginçtir. Murat Bardakçı’nın 7 Ağustos 2016 tarihinde yazdığı “Avusturya’nın bize olan tavrı hiç değişmedi: 140 sene önce verdikleri Andrassy Muhtırası’nı hortlattılar!” yazısı da bu toprakların yüzyıllardır yaşadıkları darbeler, ihtilallerin saikini açıklamaktadır adeta. Nitekim 15 Temmuz kalkışması başarılı olsaydı toprak kaybedeceğimiz de yazılıp çizilmektedir. Bu anlamda Batı’nın batıdışı toplumlar üzerinden kendi menfaat ve çıkarlarını gözeten yaklaşım ve araçları aynen devam etmektedir. Nitekim insanımızın önce vatan saikiyle kışla önlerine, meydanlara koşması da Batı’nın niyetlerini anladıkları ve komşu ülkelerin yaşadığı savaş ortamının vatandaşa nelere mal olduğunu çok iyi fark ettiğini de göstermektedir.
Yine bu ülkede yaşı 40-50 ve üzerinde olanlar her on yılda bir yaşanan darbeleri ve bunun toplumsal sonuçlarını birebir yaşayanlardır. İMF borç ve faizlerini ödemek için maaşların önemli bir kısmı kesilirken bunu millet gaz, tüp, et kuyruklarında saatler geçirmek şeklinde yaşamıştır. Yeter ki Batılı efendilerin para muslukları değil kesilmek azaltılmasın bile… İşte ülkenin yaşadığı darbeler tarihinin arkasındaki en önemli neden. Gerçek bu olduğu halde halka empoze edilen jargon ise demokrasi, özgürlük, eşitlik … vs. Şaka gibi yani. Nitekim Mısır darbeyle gelen Sisi’den önce doğalgaz ihraç eden bir ülke iken bugün doğalgaz ithal ediyormuş. Peki önceki yıllarda ihraç ettiği doğalgazı kimlerin aldığı çok ayan beyan değil mi. Zaten bütün Afrika’da da benzer uygulamalar yapılıyor. Adamlar tarlaların yanına havaalanı yapıyor daha mahsulün şehre ulaşmasına fırsat vermeden Batı’nın sofrasına düşüyor. Tarlalarda ise tabi ki ülke insanı çalışıyor.
Bütün mesele Batının çıkarını korumak ve bunu sağlamak için, toplumsal bölünme veya savaş da dahil her argümanı kullanmak olduğu halde topluma yutturulan daha çok özgürlük, eşitlik vs olması tam da toplum mühendisliğine işaret etmektedir. Sonuç olarak modernleşme sürecinde dünya ülkelerinin yaşadığı darbeler, Batı’nın çıkarlarını korumak için yapılan kalkışmalardır. Ülkelerin modernleşmesi muasır medeniyet seviyesine çıkması da Batı’nın hiç de umurunda değildir. Hele ülke halkları uyanırsa bu Batı’nın hiç işine gelmez tabi. Medyası, sanatçısı, aydını, gazetecileriyle aynaya bakmadan, halka sürekli tezvirat pompalar diktatör… vs diye.
Nevin Meriç
Daha fazlası; Seyyide Dergisi 45. Sayıda. Abonelik için tıklayın.