İnsanlar öldü.
Çok fazla insan öldü. Acı, gezindi yüreklerde.
İnsanlar öldü. Pencere kenarına çöktüm. Hissettiklerim doğru çıktı.
İnsanlar öldü. Ölmesini istemediğim, ümmetin evlatları öldü.
Babil’e kaçmak olur mu insanlar öldüğünde? Kimileri başka bir hayatın içine sızmak ister.
İnsanlar öldü. Toprak ise kaderinden daha fazla sunmayacak.
Ölenler, geriye döndüler. Özlerine çakıldılar. Topraktan geldiler, toprağa gittiler.
İnsanlar öldüğünde, yaşayan ölüler doğmaya başlar. Hepimiz, bu zulmün karşısında, yaşayan ölüleriz.
Çok insan öldü.
Allah büyüktür. Ve O ne güzel vekildir. Biz her şeyin O’ndan geldiğine ve yalnızca O’na döndürüleceğimize iman ettik.
Sabır.
Sabrı, daha büyük düşünmek gerekir. Peygamber edasıyla belki de. Ümmetin çocukları, yıkık bir şehrin göbeğinde, yaşama karşı en ağır mücadeleyi verirken, yeniden düşünmek gerekiyor sabrı…
Sabır.
Allahu Teâlâ son günlerde, heybemize bol bol eklesin, diye dua ediyorum. Sabretmek ilkin bir emirdir. Hiçbir şeye sabretmemiş bir eşrefi mahlûkat için. Ve sabır, insanoğlunda açığa çıktıkça, öğrenilen en güzel değerdir.
Sabır.
İnsanların doğumları ve ölümleri arasında, takdir edilen bir gizdir. Sabır aynı zamanda bir yaşamak sırrıdır.
Siyasi kelimeleri, noktası olan cümleleri bir kenara bırakarak; bütün bildiklerimden ten gibi incecik silinerek, bana “ÜMMET” denildiğinde, “HALEP” denildiğinde, “SURİYE” denildiğinde, “MÜLTECİ” denildiğinde ne hissettiğimi sizinle paylaşmak istedim.
Okuduğum duaları, niyazımı Cenâbı Hakk’a ümmetimiz adına, bu geçtiğimiz zor zamanlar için, daha içli ve hisli yolluyorum. Ama o kalbimdeki acı. “Müslümanım” derken, yüzümün eğik yanı. Bizler ki, dünyada tek yürek, tek kitap ve tek olan Allah’a inanmış insanlar iken, neden bu kadar uzağa düştük? Neden bu derece parçalandık ve acılarla baş başa kaldık?
Çaresizlik hissi ile haberleri okurken, Müslüman’ın yeise kapılamaması gerektiğini yineliyoruz. Allah Büyük! Allah Vekil! Allah Âlim!
Ya Allah ya Sabır, diyoruz.
Halep sokaklarındaki “bir gün döneceğiz” yazısına, sosyal medya aracılığıyla denk gelmişsinizdir. Kendi hayatımızın içinde telaşe kapılmışken, karşılaştığım bu fotoğraf beni derinden etkiledi.
Elbet bir gün döneceğiz.
Gittiler. Mutluluğa kanat çırptılar, kırık kanatlarıyla. Ama döneceklerine kalpleri mutmain. Yerimdir, yurdumdur, demeden, gittiler. Acıdan sıyrılıp, bir umut, huzura doğru yol aldılar.
Anılarını bıraktılar. Evlerini, ocaklarını, sokaklarını, şehirlerini, sevdiklerinin cansız bedenlerini, hatıralarını; hayalet bir şehrin tam kalbine gömüp, gittiler…
Soracağız onlara, kalpleriniz ne âlemde? Dönün, bıraktığımız şehre bakın, diyecekler.
Gittiler. Ölenleri vuslata uğurladılar, kalanlarla devam ettiler umudun yoluna…
Şimdi o gidenler, yeryüzünde bir başka coğrafyanın kaderi olmaya yol aldılar. İnsan, imanı ve namusu için yaşamakta bu dünyada. Yoksa, başka nasıl Allah katında değer bulacak kulluğu?
İşte, gidenler, öyle bir gider ki, geride olan biteni bırakır ve içindeki o zerre umut tohumunu ekecek bir toprak parçası bulma ümidiyle gider.
Gidenlere,
Allah’ı yar ve yardımcı diledik, gidenlere aşkla sarıldık. Gidenlerin çoğuna, geldikleri için kucak açtık. Gidenlere, “bir gün her şey çok güzel” olacak inancıyla, tebessüm ettik.
Allah’a olan hicretlerini, en güzeliyle tamamlamaları için dua ettik.
Ve inanıyorum ki,
Sokaklarına “Bir gün döneceğiz” diye not bırakan bu güzel insanların dönüşleri, dünyanın sağredici sessizliğinden daha büyük ses getirecektir. Halepli, Suriyeli ve dünyanın diğer coğrafyalarında ki mülteci kardeşlerimizin hepsi, bir gün dünyanın hayranlıkla izleyeceği efsunlu güzellikle topraklarına geri dönecektir.
Ve biz, onları şükür edasıyla izleyeceğiz.
Allah büyük, O ne güzel vekildir. Allah Alim, Allah Hakim!
“Bir gün döneceğiz…”