Sibel Eraslan… Avukat-Kültür Bakanlığı Müşavir- Gazeteci-Yazar. Bilmeyenimiz yoktur o güzel kitaplarını okumayanımız da… Sibel Hanımefendi aynı zamanda bir 28 Şubat mağduru. Üstelik 28 Şubat’ta mağdur olanları da kanatlarının altına alıp, başörtüsü uğruna verdikleri mücadelede onlara destek veren, yardımcı olan, mütevazi, zarif, gönlü zengin bir hanımefendi… Bir üstad ama bizden biri, içimizden biri… Kendileri Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşavirliği’ne atandılar ve bu görev sebebiyle de bir hayli yoğunlar. Ancak bizleri kırmayıp bu yoğunluk içinde lütfedip sorularımızı cevapladılar. Minnettarım, müteşekkirim kendilerine. “28 Şubat derin bir kalp kırıklığıdır bende gri bulutlu bir hava ve korku” diye tanımlıyor 28 Şubat’ı Sibel Eraslan üstadımız…28 Şubat denince gönlündeki gam dilinden yansıyor kelimelerine…
Fatma Toksoy: Sibel Hanım sizce 28 Şubat neydi?
Sibel Eraslan: 28 Şubat için tek başına darbeydi diyemeyiz. Süreçler halinde 1000 yıl sürdürüleceği ilan edilmiş rijit bir toplum projesiydi.
Fatma Toksoy: 28 Şubat’ta neler yaşadınız?
Sibel Eraslan: Benim aktif siyaset yaptığım iki parti, Refah Partisi ve Fazilet Partisi bu dönemde kapatıldı. İkna Odaları bu dönemin zulmü resimlerindendir. Ben o dönemde gazeteciydim. Gazeteci olmamı bir bakıma 28 Şubata borçluyum. Yazar Yaşar Kaplan 1999’da tutuklandı. Daha doğrusu gözden kayboldu, hastanelerde karakollarda bulamadık. Eşi, bulununcaya kadar nöbetleşe yazdığı köşede yazalım dediydi. Akit Gazetesinde yazmaya başladım. İkna Odalarını, hastanelerde alınmayan Medine Bircan teyze gibi mütedeyyin hanımları, meclisten ve vatandaşlıktan atılan Merve Kavakçı’yı, örtülü oldukları gerekçesiyle üniversiteden atılan hocalarımız Sevgi Kurtulmuş ve Alev Erkilet’i takip ettik. O dönemde Akit Gazetesi çok önemli bir savunma kalkanıydı mütedeyyin kesimlerin mazlumların sesiydi… Hasan Karakaya’nın Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yanında yetiştim bu zorlu günlerde…
Fatma Toksoy: 28 Şubat’ın sizde bıraktığı izlerden bahseder misiniz?
Sibel Eraslan: Benim arkadaşlarım öldü… Yurtdışına gidip de dönemeyenler oldu, tabutlarıyla gelenler oldu. 28 Şubat, varlığımıza karşı bir balyoz gibi iniyordu. Cesaretle ve onurla buna direnen arkadaşlarımın hikâyelerini istedim ki tarihe bir ses olarak bırakalım… Saklı Kitap’ı arkadaşlarım için yazdım.
Fatma Toksoy: Üniversitenin önünde imza kampanyası açtınız. Neler yaptınız o günlerde, nasıl mücadele ettiniz bu konuda?
Sibel Eraslan: İmza kampanyasını ilk 1987’de İstanbul Üniversitesi’nin önünde açtık. 80 Darbesinden sonra gerçekleşen ilk üniversite öğrenci eylemidir bu. Hak arama bilincini yaygınlaştırması açısından çok nemli. 1997, 1999 ve 2002’de de imza protestoları hep oldu. Sivil protesto pratiği kazandırdı bu geçmiş bize.
Fatma Toksoy: Siz aslında 28 Şubattan önce de başörtünüzden dolayı incitilmiş birisiniz. 1985’de otobüsten indirilmişsiniz başörtülü olduğunuz için, nasıl oldu bu olay ve sizde bıraktığı o hüznü anlatır mısınız?
Sibel Eraslan: 1986’da gerçekleşti bu olay. İstanbul Üniversitesi öğrencileri paso yani indirimli kart kullanırdı toplu taşıma vasıtalarında… Belediyeye ait otobüslerden indiriyorlardı bizi, madem okula alınmıyorsunuz otobüslere de binemezsiniz diyorlardı…
Fatma Toksoy: 28 Şubat döneminde Refah Partisi’nden bazı milletvekillerinin ve Refahlı bazı idarecilerin hatası da oldu mu o dönemde? Gereksiz konularda fikir beyan etme gibi. O kişiler hakkında bu gün ne düşünmektesiniz?
Sibel Eraslan: Refah Partisi çok önemli bir deneyimdi Milli Görüş çizgisindeki siyaset adına. Yerel seçimlerde büyük bir başarı kazanılmıştı. Biz İstanbul ekibi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın il başkanlığında teşkilatlanmıştık. Rahatsızlık verici bir söylemin içinde olmadık hiç bir zaman…
Fatma Toksoy: Hukuk Fakültesinden mezun oldunuz ama diplomanızı alamadınız. Sanırım yakınlarda diplomanızı aldınız. Cüppeyi giyip diplomayı aldığınızdaki duygularınızı öğrenebilir miyim?
Sibel Eraslan: 1989’da mezun oldum. Ama diplomamı almaya giremedim okula. Başörtüsü yasaktı. Çıkış belgesi, mezuniyet belgesini vekâletname ile alabiliyordunuz. Bununla Baroya başvurmuştum. Başörtüsü Baro’da da sorundu. Diplomamı 2017’de alabildim. 50 yaşımda… Ve ilk girebildiğim duruşma 28 Şubat Davasının duruşmasıdır. 25 yılım hoyratça yasaklanarak, dışlanarak geçti… Ama bu süreçte insan olma onurunun ne kadar aziz olduğunu öğretti günler bana… İyi ki bu asil direnişin hak arama mücadelesinin içinde yer almışım diyorum bugünden bakınca…
Fatma Toksoy: Sîretle sûret arasında bir uyumluluk olmalı, dışarı taşanla içerdeki arasında uyumluluk olmalı. Başörtüsü meselesi aşıldı çok şükür de şu andaki örtülüleri nasıl buluyorsunuz?
Sibel Eraslan: Bizimkisi bir hukuk mücadelesiydi. İçerik yani örtünmenin muhtevası ise çok derindir. Yaradılışın sanatı vardır kadın varlığında. Biz hukukuyla uğraştık. Örtünmenin içkin değeriyle uğraşamadık. O hicabtır. Ama benin yaşımdakiler için örtü, bir kimlik mevzuuydu. Bu yaşımdan bakınca sosyolojik tanımların dini oluşlar hakkında kısıtlı kaldığını düşünüyorum. Mizacım kimseyi suçlayamaz… Bir kabahat varsa bizdedir. Allah yardımcımız olsun.
Fatma Toksoy: Hâlâ vesayet rejimi ve muhalif kanat, başörtüsüyle savaşmakta ne düşünüyorsunuz bu konuda? Gerçekten bitti mi başörtüsü meselemiz, yoksa bir gün yine hortlatılabilir mi maazallah?
Sibel Eraslan: Türkiye’nin Batılılaşma projesinde kadın önemli bir rol model. Ve kadın bedeni üzerinden tanımlanmış bir Batılılaşma fikri galip gelmiş. Yani ne kadar Batılı gibi olursak o kadar başarılı olacağımız zannedilmiş. Çağdaşlık kılık kıyafet üzerinden tarif edilmiş. Bu bağlamda Batı dışı modalar veya Batı dışı kadın kimlikleri tabiri caizse düşman ilan edilmiş. Ben sosyal barış adına çok önemli mesafeler katettiğimizi düşünüyorum. Ama demokrasi kültürü açısından halen çok zayıfız. Yasal statüye de oturmamıştır başörtüsü serbestisi… Bu coğrafyaların kızları ve anneleri üzerinden ağlatılması senaryosu kıyamete kadar bitmez…
Fatma Toksoy: 28 Şubata günümüzden bakınca ne görüyorsunuz?
Sibel Eraslan: 28 Şubat derin bir kalp kırıklığıdır bende gri bulutlu bir hava ve korku…
Fatma Toksoy: Sizce neden yapıldı 28 Şubat? Özellikle başörtülü hanımlar zulüm gördü. Nedendi?
Sibel Eraslan: Kurucu ülküye riayet edilmediğini düşünen siyaset dışı aktörler, Batılılaşma ülküsünü ve uluslaştırılma projeksiyonumuzu kesintiye uğramış görüyorlardı. Yani memnun değillerdi Türkiye’den. Özellikle Özal’dan itibaren mütedeyyin kesim giderek artıyordu. Bu durumdan rahatsızlardı. Mütedeyyin kesimi “Tehlike” ilan etmişlerdi “metastaz yapmış habis urlar” deniyordu… Kadın sosyal dönüşümlerde anahtardır. Zannederim bu yüzden en çok kadınlarla uğraştılar…
Fatma Toksoy: İrtica korkusu diye bir korku türetip Laiklik adına yapıldı 28 Şubat. Bir hukukçu olarak Laiklik nedir ve yüzde doksanı Müslüman olan bir ülkede nasıl uygulanmalıydı? Ya da uygulanmalı mı?
Sibel Eraslan: Laikliğin dini inançlara saygı zemini doğurması esastır. Bizde ise laiklik din karşıtlığı gibi uygulandı… Bunun demokrasi kültürü ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Fatma Toksoy: Siz de benim gibi sonradan örtünmüş bir hanımsınız ve üstelik siz de benim gibi laik bir kesimden gelmektesiniz. Örtündükten sonra tepkileri oldu mu size? Bu kesimdeki pek çok masum iyi ve güzel zarif insanların, örtüye örtülüye tepkilerini nasıl yorumlamaktasınız? Çünkü onların tepkileri gazetelerin kışkırtmasıyla tavan yapmıştı. Örtülüleri yanlış yorumluyor yanlış tanıyor olabilirler mi? Yanlış tanıtılıyor, üzerimizden algı operasyonları yapılıyor olabilir mi onlara?
Sibel Eraslan: Vallahi biraz tembeliz. Sürekli algı operasyonları diye bir şeyin üzerine atıyoruz her şeyi. Koskocaman profesörler, ikna odaları kurdular. Bunlara nasıl anlatabilirdik ki… Başörtüsü veya diğer ibadetler Allah’ın emridir. Kulluk borcumuzdur. Aynı zamanda bir nasîb meselesi olduğunu da düşünüyorum. Yani bu böyledir birileri kalbin hakikatlerini arar… Birileri de hoyratça iteler bunu. Ama hoyratlıklar var diye kalpten vazgeçilmez, ruhaniyet geri gitmez… Allah’ın hak yolda kulları her şart altında var olacaktır…
Fatma Toksoy: Başörtüsünden dolayı tutuklu bulunan kişi yokmuş. Ancak 28 Şubat bahane edilerek tutuklanan Müslüman âlimler, Müslüman kardeşler var ve hâlâ tutuklular, suçsuzlar. Yeniden yargılanma istemekteler. Siz bu konuda ne düşünmektesiniz?
Sibel Eraslan: 28 Şubatta Fetö yapılaşması içindeki bir takım savcı ve yargıçlarca insanlar ağır suçlamalar altında kaldı. 15 Temmuz şahitlerinden Halil Kantarcı böyleydi mesela. Çocuk yaşta içeri alındılar. Koskoca adam olarak çıktılar dışarı. 20 yıldır 20 yılı aşkın içeride haksız yere yatanlar var. İade-i Muhakeme ve İade-i itibar istiyoruz evet…
Fatma Toksoy: 28 Şubat sürecine FETÖ’nün dahlini düşünmekteyim. Siz ne dersiniz bu konuda?
Sibel Eraslan: Evet FETÖ’nün dâhil olduğunu artık herkes görüyor…
Fatma Toksoy: Dergi seven bir hanımsınız. Teklif Dergisi isimli bir dergi çıkarmışsınız. Biraz da o günlere dönerek, dergiden ve o dönemde gazete de yazdınız. Ekonomi yazan, siyaset yazan tek kadın sizdiniz sanırım. Sıkıntılar yaşadınız mı?
Sibel Eraslan: Öğrencilik günlerinden beri yazıyorum. Türk Edebiyatı Dergisi’yle başladım lisede. Üniversitede Teklif Dergisi’ni kurduk. Vahdet ve İmza’da da yazardım aynı günlerde. Mezun olduktan sonra Mektup’ta yazdım. 1999’dan bu yana gazete köşe yazarıyım. Dergâh Edebiyat Dergisi’nde hocam Mustafa Kutlu Beyefendi’nin yanında yetiştim. Şu anda Star Gazetesi’nde yazarım ve İtibar Edebiyat Dergisi’nin Yayın Kurulundayım. Dergileri çok önemsiyorum. Özellikle Edebiyat, edebiyat dergilerinde öğrenilir. Gençlerimize en az bir edebiyat dergisini takip etmelerini söylerim…
Duacınızım Sibel Hanımefendi, verdiğiniz bu aydınlatıcı bilgiler için şükranlarımı sunuyorum.