İslami şuura sahip, hizmet ehli bir grup hanım bir araya gelmişler, iki ayda bir yayımlanan “Seyyide” adını verdikleri bir dergi çıkarmışlar.
Niçin “Seyyide”yi tercih ettiklerini eşi Cemal Toksoy’la beraber kaleme aldığı “Selahaddin Eyyubi’nin Liderlik Sırları” adlı eserinden tanıdığımız Fatma Toksoy Hanımefendi şöyle belirtiyor: “Seyyide hanımefendi demek… Seyyide Peygamber soyundan gelen hanım demek. Benim için bütün hanımlar Peygamber’in (sas) soyundan gelmiş gibi değerlidirler.”
Kadınlara hitap eden çok dergi var; fakat “Seyyide”de yazanların hepsinin kadın olması ayrıcalık teşkil etmektedir. Kaleme alınan makalelerde konu birliği yok; edebiyat, din, tarih, çocuk eğitimi, edep, psikoloji, tabiat, coğrafya, kısaca hayatın çeşitli yönleriyle ilgili yazılar… Kalitelerinden anlaşıldığı üzere benim de adım geçsin düşüncesiyle yazılmamış; uzman olanların veya o konuya özel ilgi duyanların kaleminden çıkmış makaleler sayfalarında yer almış. Kadının zarafetine, saygınlığına gölge düşürmemek amacıyla magazinleşmemeye dikkat edilmiş. Daha çok hanımları, genç kızları hedef kitlesi seçen bu dergiden beylerin de öğrenecekleri çok şey bulunuyor. Eşin, babanın dikkat edeceği hususlar, kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit, kabilinden ihsas ettirilmiş… İlimde İmam-ı Azam Hazretleri’ni rehber edindiklerini, ondan aldıkları şu cümlelerden anlıyoruz: “İlmi, dünyayı elde etmek maksadıyla öğrenen, onun bereketinden mahrum kalır. Bu tür insanlar ilimde tam olarak derinleşemeyeceği için başkaları onun ilminden pek faydalanamaz.” İmam-ı Azam’ı ilimde rehber edinmeleri bu hanımların dikkat ve seviyelerini göstermektedir.
O eli öpülesi dâhi gelip geçmiş en büyük hukukçudur dersem sivri bir iddiada bulunduğumu sanmam. Ders usulü bile hukuk ilmindeki yerine işaret etmektedir. Rivayet edilir ki büyük imamımız ders verirken öğrencilerinin not tutmasını istemezmiş; “Hayat canlı bir organizma gibidir; bugünün şartlarıyla yarınınki bir değildir; bugün için güzel dediğimiz yarın yetersiz kalabilir. Sonra şu anda verdiğim hüküm, mevcut bilgilerime göredir; yarın bilgim değişir. Siz adalet dağıtırken dikkat edilecek hususları ve kullanılacak yöntemi öğreniniz; hukuk nosyonunuzu kuvvetlendirecek bilgiye sahip olmaya cehd ediniz.” Bu zirveye tırmanmış çağımızda kaç hukukçu var?
Tanıtım broşürlerinde dergilerini şöyle nitelendirmekteler: “Seyyide bir edep dergisidir. Ne marjinaldir, ne radikaldir. Mutedil ve müeddeptir. Sarsmaz, yıpratmaz ve saldırmaz. İsteklere değil, ihtiyaçlara cevap verir. Kendisi için değil, hizmet içindir. Esası menfaat değil, muhabbettir. “Dopdolu, canlı, sımsıcak derginin sayfalarını çeviren iklimden iklime, devirden devire geçiyor; Osmanlı’dan Asr-ı Saadet’e yürüyor; renkli coğrafyalarda, çeşit çeşit bitkiler, güneşle sarmaş dolaş çiçekler arasında dolaşıyor. Çocuk eğitimine dair bilgiler, ailede zuhur edecek problemler için kulağa küpe olacak nasihatlere sık sık rastlanmaktadır.
Yirmi yedinci sayısı yayımlanan derginin serüvenini değerlendirince idealizmin engel tanımadığına şahit oluyoruz. Sare Tamgüney Ziyansız Hanım’ın yayın yönetmenliğini yaptığı “Seyyide”ye gönül verenler iğne ile kuyu kazmayı göze alarak yola çıkmışlar; başlangıçta abonelik sistemiyle çalışmaya başlamışlar. Son iki sayısından itibaren de NT mağazalarıyla dağıtımlarını yapıyorlar. Bu mağazaları kuran iradeye de ülkemizin kültür hayatına katkılarından dolayı saygı duymalıyız.
Siyasi dergicilik zordur; fakat kültür dergiciliği onunla mukayese edilemeyecek kadar zordur. Bizim gibi ülkelerde yaşaması adeta imkansızdır. Yapılan araştırmalara göre ancak böyle dergiler fikrin, sanatın değer ifade ettiği ülkelerde yaşar; Almanya’da, Fransa’da iki yüz kilometre yol kat edip üstelik ücret ödeyerek ilgi duyulan konferansı izliyorlar. Bizde ise burnunun dibindeki konferansa gitmek için zahmete katlanan kaç kişi tanıyoruz. Bu tip dergiler Batı’da dahi güç şartlarda varlıklarını sürdürüyorlar; bizdeki durumlarını tahayyül etmek zor olmasa gerek.